Liesel ona doğru yürüdü. Uzanıp sakallı yüzüne dokunacak kadar cesurdu. "Bu gerçekten sen misin, Max?"
Böylesine güzel bir Alman günü ve ilgili bir izleyici grubu.
Max ağzının Liesel'in avcunu öpmesine izin verdi. "Evet, Liesle, benim," dedi ve kızın elini yüzüne bastırarak parmaklarına ağladı. Askerler gelirken, küstah Yahudilerden küçük bir grup durup izlerken Max ağlamaya devam etti.
Durduğu yerde kırbaçlandı.
"Max," diye ağladı kız.
Sonra sessizce sürüklenip götürüldü:
Max.
Yahudi boksör.
İçinden hepsini söyledi.
Max.-taksi. Stuttgart'ta sokaklarda dövüşürken arkadaşların sana böyle sesleniyordu, hatırladın mı? O sendin, sert yumruklu çocuk. Seni almaya geldiğinde ölümün yüzüne de yumruk indireceğini söylemiştin, hatırlıyor musun, Max? Bana söylemiştin. Ben hepsini hatırlıyorum.
Kardanadamı hatırlıyor musun, Max?
Hatırlıyor musun?
Bodrumda?
Gri kalpli beyaz bulutu hatırlıyor musun?
Führer hala bazen seni aramaya geliyor. Seni özlüyor. Seni hepimiz özlüyoruz.
Kırbaç. Kırbaç.
Askerin elindeki kırbaç inip kalkmaya devam etti. Max'in yüzüne vurdu. Çenesini yırttı, boğazını yardı.