Swann, sevdiği kadının kendisinin bulunmadığı, gidip onunla buluşamayacağı bir eğlence yerinde olduğunu sezmenin getirdiği yürek daralmasıyla aşk aracılığıyla tanışmıştı; aşk bir bakıma bu yürek daralmasının kaderidir, onu tekeline alır, özelleştirir; ne var ki benim durumumda olduğu gibi, yürek daralması içimize aşk hayatımızda boy göstermeden önce yerleştiğinde aşkın bekleyişi içinde, başıboş ve serbest dalgalanır, belirli bir duygunun tekelinde değildir, bir gün bir hissin, ertesi gün bir başkasının, kah evlat sevgisinin, kah dostluğun emrindedir.
Japonlar diye sözümü kesti Vesna. Değer verdikleri bir eşya kırıldığında, kendilerine bakmayı sevdikleri bir ayna ya da anneannelerinden miras bir vazo mesela, tamir ederlerken kırılan parçanın yerini altın tozuyla doldururlarmış. Hiç kırılmamış gibi görünmesini değil, aksine kırılıp yapıştığı yerin parlamasını isterlermiş. Bir eşya, bir insan, bir ruh yaralandığında, yüklendiği hatıraların, kıymetini arttırdığına inanırlarmış. Bir defa kırılan artık kırılmıştır, haklısın. Ama kendine ve hayata tutunmak için mücadele ettiği kadar güçlüdür de. Düştüğümüz yerde kırık mı kalacağız, yoksa parçalarımızı birleştirip yeniden tam olmak, başka türlü bir tam olmak için çabalayacak mıyız, mesele o. Anlıyor musun ?