Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Demek Nazım Hikmet sensin!
Bursa Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı’ndan bir müfettiş gelir. Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre: “Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir?” der. Nazım’ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım’ı tepeden tırnağa süzer ve: “Demek Nazım Hikmet sensin” der. Nazım’a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası “Gidebilirsiniz” der. Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe: “Ömer Hayyam adını duydunuz mu?” diye sorar. Müfettiş hemen atılır: “Kim bilmez ki Hayyam’ı” Nazım: “Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi?” diye sorar. Müfettiş şaşırır,cevap veremez. Nazım konuşmasını sürdürür: “Görüyorsunuz, sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin Adalet Bakanını ve sizi kimse anımsamayacak” der ve çıkar. Sahi, o dönemin Adalet Bakanı kimdi?
Klişe ama güzel :))
Bursa Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı’ndan bir müfettiş gelir. Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre: “- Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir?” der. Nazım’i odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım’ı tepeden tırnağa süzer ve: “-Demek Nazım Hikmet sensin”, der. Nazım’a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası, “Gidebilirsiniz” der. Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe: “-Ömer Hayyam adını duydunuz mu?” diye sorar. Müfettiş hemen atılır: “-Kim bilmez ki Hayyam’ı” Nazım: “-Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi?” diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür, “Görüyorsunuz, sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak, ama dönemin Adalet Bakanını ve sizi kimse anımsamayacak” der ve çıkar. Müfettiş yaptığı yanlışı anlar, Nazım’ı geri çağırır ama Nazım koğuşunun yolunu tutmuştur, asla geri dönmez. Sahi, o dönemin Adalet Bakanı kimdi?”
Reklam
Semerkant Yazması’ndan alınmış bir mesel:
“Üç arkadaş İran’ın yüksek yaylalarında gezintiye çıkmış. Karşılarına bir pars çıkmış, dünyanın en yırtıcı yaratığıymış. Pars üç adamı uzun uzun süzmüş, sonra da üzerlerine doğru koşmaya başlamış. Birincisi, en yaşlı, en zengin, en güçlüleriymiş. Haykırmış: “Ben buraların hâkimiyim, bana ait olan toprakları bir hayvanın mahvetmesine asla
“Bir hayat hikayeniz yoksa nasıl yaşıyorsunuz”
Özellikle hayat hikayeleri sadece sermaye ve başarı üzerine kurulu muhitlerde bazı marketlerin rafları boşaltıldı. İhtiyaçtan öte açlıktan ölme korkusu ile evin her yerine erzak istifledi bazıları. Ölümü ilk kez kendilerine bu kadar yakın hissetmeleri onları korkuttu. Mithat Cemal Kuntay “Üç İstanbul” romanında “Yığın; karnıyla düşünür.
Kimse bilmez...
Ömer Hayyam’ın kaleme aldığı şiiriyle,Cem Adrian ve Mehmet Güreli’in seslendirmesiyle beraber muazzam bir şaheser ortaya çıkması,bu kadar mı güzel bir ahenk oluşturur. Büyülenmemek elde değil. youtu.be/8iI2QSVVF9k Seher yeli eser yırtar eteğini gülün Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün Sen şarap içmene bak, çünkü nice gül yüzler Kopup dallarından toprak olmadalar her gün…
Nazım Hikmet-Ömer Hayyam hikayesi
1938 yılında orduyu ayaklanmaya kışkırtmak suçundan 28 yıl ceza alan ve 12 yıl cezaevinde kalan Nazım Hikmet, 1950’ye kadar İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde kaldı. Bursa’da kaldığı dönemde ise Adalet Bakanlığı’ndan gelen heyetle bir anısı vardır... Bursa Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı’ndan bir müfettiş gelir. Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre: “Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir?” der. Nazım’ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım’ı tepeden tırnağa süzer ve: “Demek Nazım Hikmet sensin” der. Nazım’a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası “Gidebilirsiniz” der. Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe: “Ömer Hayyam adını duydunuz mu?” diye sorar. Müfettiş hemen atılır: “Kim bilmez ki Hayyam’ı” Nazım: “Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi?” diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür: “Görüyorsunuz, sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin Adalet Bakanını ve sizi kimse anımsamayacak” der ve çıkar. Müfettiş yaptığı yanlışı anlar, Nazım’ı geri çağırır ama Nazım koğuşunun yolunu tutmuştur, asla geri dönmez. Sahi, o dönemin Adalet Bakanı kimdi?
Reklam
Ömer Hayyam
Dedim: Şu yaşamdan bıktım, ne yapsam? Dedi: Biraz daha yan ve dayan! Dedim: Anlat bana, nedir şu yaşamak? Dedi: Bir düş, gör görüntü ve kaybolmak. Dedim: Ağaya, beye hizmet etmek nedir? Dedi: Az zevke karşılık çok dert çekmektir. Dedim: Şu zalimler yok mu, kim bunlar? Dedi: Kurt, köpek, çakal makal da var. Dedim: Biraz daha anlat, bunlar neyin nesi? Dedi: Üç beş sevgisiz, üç beş kötü niyetli. Dedim: Bu deli gönül ne zaman akıllanacak? Dedi: Daha var, biraz kulağı burkulacak. Dedim: Beğendin mi Hayyâm’ın sözlerini? Dedi: Güzel lâf etmiş, sayıp dökmüş derdini.
Nazım Hikmet’in Bursa Cezaevi’nde tutsaklık günlerinden bir anı: Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı’ndan bir müfettiş gelir. Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre: - Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir? der. Nazım’ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım’ı tepeden tırnağa süzer ve: -Demek Nazım sizsiniz, der. Nazım’a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası, “gidebilirsiniz” der. Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe: -Ömer Hayyam adını duydunuz mu? diye sorar. Müfettiş hemen atılır: -Kim duymaz Hayyam’ı. Nazım: -Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi? diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür : “ Görüyorsunuz sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin Adalet Bakanı’nı ve sizi kimse anımsamayacak” der çıkar. Müfettiş yaptı yanlışı anlar, Nazım’ı geri çağırır ama Nazım koğuşunun yolunu tutmuştur. sahi, o dönemin adalet bakanı kimdi?
Ölüm!!! İnsanoğlunun yıllarca kafa yorduğu bir kavram ve daha da kafa yormaya devam ediyor. Masallar hep “Bir varmış bir yokmuş” ile başlar. Fakat biz o zaman çocuktuk fark edemezdik bu ayrıntıyı hatta bu cümleyle başladığı için aramızda bir dalga konusu haline gelmişti. “Eee neymiş bir varmış bir yokmuş başka” der geçerdik. Masallarda bu büyük cümleyi yerleştirmekte de yaşadığımız coğrafyanın ne kadar acılarla yoğrulduğunun bir göstergesidir. Bende şimdi tam bu cümlenin bulunduğu ince çizgide yürüyorum. Nitekim bütün canlılar bu çizgide fakat bunu bilinçli olarak düşündüğümüz zamanlar çok az. Bunu düşünmek ne kadar anlamlı ya da anlamsız bilmiyorum. Çoğu planlarımız yarın için fakat biz yarın var olacak mıyız? Orası muamma. Hayatın çoğu şeyi zaten yarının umudu üzerine kurulu. Biz yoksak yarın da yok. Fakat bu yarın için neler yapılmıyor ki. Ömer Hayyam’ın “Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok. Kızıl dudakla, mis kokulu şaraplar yok. Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok. Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.” Rubaisinde dediği gibi aslında hayat. Fakat biz yarına o kadar odaklanmışız ki durup bunları ve kendimizi düşünmeye fırsat bulamıyoruz. Maraton koşucuları gibi yaşıyoruz hayatı. Aslında kazanan hiç kimse olmuyor.
Neden X ? Ömer Hayyam Matematik Üzerine Yaptığı Çalışmalarda Bilinmeyeni "şey" Olarak Tanımlar. Bu Çalışmalar İspanyolcaya Çevrilirken Bilinmeyen "xay" Olarak Yazılır (Ömer hayyamın yazılarını İspanyolcaya çeviren yazarlar "şey" i İspanyol fonetik yapısına göre "xay" diye yazmışlardır. çünkü x, ş diye okunmaktadır.) Ve Zamanla Kısaltılıp "x" Halini Alır; Matematikteki X, Buradan Gelmektedir.
86 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.