Saffet Paşa'nın Mektubu'ndan:
Osmanlı reform yoluna ciddi ve samimi olarak girmedikçe, Avrupa uygarlığını "bütünü" ile anlamadıkça, devleti'ni gerçek bir uygar Avrupa devleti haline getirmedikçe, Osmanlı'nın Avrupa'nın karışmalarından ve efendiliğinden asla kurtulamayacağını söyler. Bu yapılmadığı takdirde Osmanlı prestijini, haklarını, hatta bağımsızlığını kaybetmeye mahkumdur.
Vefatının Ardından Türk Basınında Papa Eftim
Papa Eftim'in vefatı Türk basınında geniş çapta yer bulur. 19 Mart 1968 tarihli Milliyet gazetesi Papa Eftim'in ölümü ile ilgili bir yazısında bu büyük dava adamından şöyle bahseder: "Yanık yüzlü, temiz yürekli, kadife bakışlı bu Orta Anadolu çocuğu Ortodoks olarak doğmuştu. Büyük din cereyanlarının çatıştığı Küçük Asya'da
Reklam
Gerçekte değişmiş olan, Osmanlı devleti değil, Osmanlı toplum yapısıydı. Devlet, değişen topluma ayak uyduramadığı için bunalımdan bunalıma sürükleniyordu.
Kalbinde muhafazaya çalıştığı, belki de istemeden çalıştığı ırkdaş sevgisi onu himayeci olmaya sevketti. Kadını olarak en yüce şanı şöhreti, serveti ayaklarının altına seren sonradan ve ebediyen sahibi olduğu ülkesi-devleti ile karşı karşıya gelen ata yurdu arasında bir tercih yapması lazım. Osmanlı İmparatorluğu tarafından Venedik Cumhuriyeti'ne kesilmesi mukadder olan cezayı önlemeyi düşündü. Padişah üzerindeki bütün nüfuzunu kullandı.
Osmanlı istihbaratı Venedik'te barut fabrikasında gerçekleşen bir patlama sonucunda Venedik savaş filosunun imha olduğu haberin alır ve Venedik'e bir ültimatom verir. Oysa, Osmanlı filosunun kendisine saldıracağını anlayan Venedik, patlamada sadece dört gemi kaybetmiştir. Venedik, Avrupa'nın diğer devletlerinden de aldığı destek ile Osmanlı filosunu 1571'de İnebahtı'da büyük bir mağlubiyete uğratır.“ Osmanlı Devleti eğer yanlış istihbaratı hiç almamış olsaydı, İnebahtı Savaşı muhtemelen hiç olmayacaktı. .
İşte bu tür soruların cevabı aranırken ortaya çıkan gerçek tek değil, isteyen istediğini seçebilir! Padişah'ın eğlence merakı, devletin dümenini eline almak istemiyor gibi görünmesi gidişattan memnun olduğu içindir, denebilir. Hakikaten gidişat memnuniyet verici mi? Hiçbir şey gizli değil, meydanda görünen haliyle Osmanlı İmparatorluğu hâlâ dünyanın bir numaralı devleti. Doğu'da ve Batı'da ordularımız zaferler kazanmaktadır; gitmese de görmese de o zaferler bir mânada Padişah adına yazılıyor.
Reklam
Niçin fakir devletlerin kapısını kimse çalmıyor veya Osmanli Devleti niçin başka devletlere rüşvet vermiyor? Avrupa'nın ve bilhassa Venedik'in Haseki Sultan'dan beklentileri büyüktür, bunun elde edilmesi uğruna cömert olmaları lâzım.
Sultan ve Osmanlı Devleti nezdinde başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Sultan II.Abdülhamit, onlara şu cevabı vermiştir: "Yahudiler, Osmanlı sınırları içerisinde Filistin hâriç istedikleri yerde güven içerisinde yaşayabilirler. Osmanlı Devleti'nin kapısı tüm mazlumlara açıktır. Ancak Filistin'de temeli din olan bir Yahudi devletinin kurulmasına aslaizin vermeyiz. Göç ederek Osmanlı topraklarına gelen Yahudilere düşen, Osmanlı vatandaşlığına girmek ve imparatorluk sınırları içinde halka tatbik edilen kanunlara uymak olacaktır."
Osmanlı Devleti'nde Türkler daha çok çiftçilik, askerlik ve devlet memuriyeti gibi hizmetlerle uğraştıkları için fabrika kuracak ve işletecek bir nitelik ve niceliğe sahip değildiler. Ülke, ekonomik açıdan dışa bağımlıydı. Şekerini, dokumasını dışarıdan getiren bir ülkenin ekonomik açıdan bağımsız olması pek mümkün değildi. Öyle ki, 1923 yılı esas alındığı zaman mevcut fabrikaların yurt içi tüketimi karşılama oranı; pamuklu kumaşlarda %5, sabunda %20 ve buğday ununda %60 oranındaydı. Porselen, cam, çatal-bıçak ve şeker gibi tüketim mallarının tamamı ithal edilmekteydi.
Sayfa 26 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okuyor
1. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti'nin topraklarının üçte birine yakını tahrip olmuş ve Anadolu'da ve Trakya'da yaşayan yaklaşık on iki milyonluk nüfusunun önemli bir bölümünü kadın, çocuk, yaşlı ve savaş malulleri oluşuyordu. Kişi başına düşen milli gelir 108 Türk lirası idi. Gayri safi milli hasılanın, %67'sini tarımsal gelirler, %23'ünü hizmet sektörü gelirleri ve %10'unu ise sanayi sektörü gelirleri oluşturuyordu. Toplam nüfusun %82'si köylerde yaşıyor, halkın %90'ı okuma-yazma bilmiyor ve %80'ninden fazlası geçimini tarıma dayalı faaliyetler ile sürdürüyordu. Ülkede, sermaye birikimi, altyapı, yetişmiş işgücü elemanı ve iş deneyimine sahip olan girişimci bir kesim bulunmadığı gibi; yol ve yön gösterecek, düzenli çalışan bir bürokrasi sistemi de mevcut değildi
Sayfa 19 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okuyor
Reklam
Avrupa ile ekonomik alanda yaşanan rekabet Osmanlı Devleti'ni derinden etkiledi. Osmanlı Devleti, Hollanda ve İngiliz sanayisinin sağladığı yüksek kalitede ve uygun fiyattaki malları karşısında rekabet gücünü tamamen kaybetti ve Kanarya adaları ile Brezilya'daki plantasyonlardan gelen ucuz şeker karşısında Kıbrıs ve Mısır'daki şekerhanelerini kapatmak zorunda kaldı. Kapitülasyon rejiminin baskısı altında kalan Osmanlı Devleti, "açık-kapı politikası nedeniyle yerli sanayisini geliştiremedi ve XIX. yüzyıl itibariyle tarım ürünleri bakımından büyük ölçüde dışa bağımlı bir ülke haline geldi. Öyle ki, yalnızca buğday, un, şeker, kahve ve çay Osmanlı Devleti'nin tüm ithalatının üçte birini oluşturuyordu.
Sayfa 7 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okuyor
Birinci Dünya Harbinde Osmanlı Devleti yenilgiyi kabul edip de, harp boyunca Harbiye Nazırı ve Genelkurmay Baş­kanı olan Enver Paşa, 8.10.1918 tarihi ile ordulara ve bu arada bizim Kafkas cephemize de, «bayraklarımızı sarmak ve kılıç­larımızı kınına koymak» tebliğini gönderip veda ettiği zaman, ilk akla gelen hareket, bulunduğumuz topraklarda istiklâle ulaşmak ve yeni devletler kurmak olmuştur. Hatta, bugünkü Iğdır bölgesiyle karşısındaki bir kısım Ermenistan toprakları­nı içine alan bir Aras devletinin ilk teşebbüslerini hatırlarım .
Sayfa 167
Trablus savaşı iki devlet arasında bir harp değildir. Bu savaş­ta bir tarafta önceden sağlanmış milletlerarası destekler, anlaşmalarla, ordusu ve donanmasıyle İtalya vardır. Diğer taraf­ta Osmanlı Devleti yerine, birtakım gönüllü subayların ve mücahitlerin teşkil ettikleri bir mukavemet cephesi çarpışır.
Sayfa 162
" O tarihte Revandiz birkaç ağanın elindeydi. Yani bütün toprak ve köyler ağaların malı... Köylüler, köy evlerinde ve köy topraklarında bu ağaların kiracısı... Köylünün bütün emeğini bu ağalar almakla kalmaz, halkın bütün hayatına da ağa sahip... İstediğini yapar, asar keser, istediği kadını kocasından, babasından alıp istediğine verir... Osmanlı Devleti de ağaları korur... Bu durum hemen bütün Doğu illerinde geçerli... Köy ağaları, şehir eşrafı, tam ortaçağın feodal reisleri...
Çeçenistan Tarihi 6
16. yüzyılda başlayan ve Kafkasya'yı da etkileyen Sünni Osmanlı-Şii İran savaşları Çeçenistan'ı dolaylı olsa da tesiri altına aldı. İki gücün de nüfuz alanının dışında kalmaya başaran Çeçenler, bu savaşta Osmanlı Devleti'ni desteklediler.
Resim