Serisinin 18. kitabı olan bu eserde Greg Heffley'in okulunun eyaletteki en başarısız okulu olduktan sonra kapanmaya giden süreçte yaşadığı birbirinden eğlenceli olayları anlatıyor. Hatta on yedi kitaptır kızlara karşı şansı iyi gitmeyen Greg bu kitapta bir kız arkadaşı buluyor.
Ömer Seyfettin benim küçükken okuduğum ilk yazarlardandır. Bir kitabını okuyunca ardından dört, beş elime geçen kaç kitabı varsa okumuştum. Büyüdükçe de ara ara başka kitaplarını da alıp okudum. 10 kitaplık set halinde gördüğüm Bütün Hikayelerim serisini görünce alıp tekrar okuma istediği duydum. İyi ki de almışım. Serinin ilk kitabı olan bu kitabı birkaç saat süresince bitirdim. İlk defa okuduğum hikayeleri de vardı, tekrar tekrar okuduklarımda. Ömer Seyfettin'i okumanın her yaşta ayrı bir keyfi var.
Bu kitapta serinin ilk kitabı şeklinde bir örgü kursuyla başlıyor. Yazım stili de bir önceki kitap şeklinde örgü kursu açan Lydia ve örgü kursuna katılan üç kursiyerlerin hayatlarını bölümler şeklinde ilerliyor. İçerik olarak da ilk kitaptaki gibi ümitsizliğe kapılmış ve yorgun kadınlara hayatın mucizeler sunacağı inancını pekiştiriyor. Edebi değeri olmayan hızlı bir şekilde okunup bitirilebilecek bir kitap.
Darlulelhan'da karşılaştığı Macit Beyden etkilenip batılı hayatı yaşamayı arzulayan Neriman'ı anlatarak Tanzimat'tan kitabın yayımlandığı zamana kadarki süreçte (ve hatta günümüze kadar diyebiliriz) yanlış modernleşme üzerine yazılmış bir eser. Neriman Darülelhan'da ut çalan biridir ve yedi yıllık arkadaşı ve müstakbel eşi Şinasi Beyde orada kemençe çalmaktadır. Macit Beyde Darülelhan'a keman çalmak için gider ve uzun süre durmaz. Fakat bu kısa sürede bile Neriman Hanımı etkiler. Küçüklüğünde Avrupa'da okuyan dayısından etkilenen Neriman hanım için Garp yaşantısı istediği arzuladığı bir şey olmuştur. Macit Beyin davet ettiği birinci baloya Şinasi Beyden gizli gitmiş ve Şinasi Bey bunu görmüştür. Bunu Neriman'a söylemeyen Şinasi sessiz bir mücadele yürütmüştür. Şinasi arkadaşı Ferit'le konuşmuş ve bu durumun bu şekilde sonuçlanmayacağını karar vermişler akşamına Neriman'ın babasını da yanlarına alarak Şark ve Garp musikisi üzerine bir münazara meclisi oluşturmuşlar. Fakat bu akşamın gündüzünde dayı kızlarına giden Neriman Rus kızının hikayesini dinledikten sonra Garp hayatından vazgeçmiştir. Bundan haberi olmayan münazara meclisi Neriman'ın üzerine fazlasıyla gitse de sonuç tatlıya bağlanmıştır.
Dil olarak da Peyami Safa yine mükemmel bir eser nakşetmiştir.
Fatih HarbiyePeyami Safa · Ötüken Neşriyat · 202047,9bin okunma
Kitap idealist bir öğretmenin çok fazla bilgili olmasa da doğru bir yaklaşımla öğrencisinin üzerinde çok olumlu sonuçlar oluşturabilecek etki bırakabileceğini bizlere anlatıyor.
Köyüne yıllar sonra dönen Altınay’ın ilk öğretmeni Düyşen’in postacı olduğunu görmesi üzerine köyden apar topar ayrılıp onu oraya çağıran hemşerisine köyde unutulmuş olan köyün ilk öğretmeni Düyşen hakkında yazdığı mektubu konu alıyor. Çok bilgi biri olmasa da öğretmen de olmasa da Sosyalist parti görevi olarak köyüne okul açmaya gelen Düyşen bütün çocukların okumaları gerektiği hakkında köylülere karşı amansız ve cesurca mücadelesini anlatıyor. Öksüz Altınay’ın yengesi tarafından daha on beşinde zorla evlendirilmeye çalışması üzerine Düyşen’in öğrencisini kente okumaya gönderiyor ve sürekli öğretmenine borçlu hisseden Altınay zorlanmalarına rağmen köyünden çıkmış bir bilim doktoru oluyor.
İlk ÖğretmenimCengiz Aytmatov · Ketebe Yayınları · 20217,4bin okunma
Kitap ana karakter Seyit ile uzaktan akrabası olan ve babaları ölünce analarının Seyit’in babasıyla evlendiği Sadık’ın taze eşi Cemile ve köyden küçük çocukken ayrılan köyden akrabası bulunmamasına rağmen savaşta yaralanıp sol bacağı sakat kaldıktan sonra ata köyüne dönen Danyar arasında geçiyor. Sadık silah altına alınarak askere gider ve bu başta belirttiğim üçlünün köyden savaştaki askerlere götürülmek üzere istasyonda bırakmak üzere at arabalarıyla tahıl götürmeye başlarlar. Seyit ve Cemile başlarda sesi çıkmayan Danyar’la dalga geçmeye varan şakalaşmalarda bulunsalarda istasyonda ağır çuval şakası ve dönüşünde Danyar’ın türkü söylediği günden sonra arkadaşlıkların boyutu değişir. Gün geçtikçe Cemile ve Danyar arasında sevgi bağları oluşur ve Seyit yengesinin durumu karşısında sesini çıkarmaz. Hatta resim yeteneği olan Seyit bu aşıkların resmini çizer. İstasyonda Sadık’ın asker arkadaşlarından birisi Cemile’ye mektup ve Sadık’ın yakında döneceği haberini getirdikten sonra Cemile ve Danyar köyü terk ederler. Seyit’te güzel sanatlara gider.
Ceza avukatı Faruk EREM'in tanıklık ettiği olaylar veya duyduğu olayların kısa bir şekilde hikayeleştirilerek anlatıldığı bir eser. 16 farklı bölüm ve Ötesi adında son bir bölümle düzenlenmiş. Bölümler içerisinde birden çok yaşanmış hikayeler var. Yazar bu yaşanan olayları kişilerin tanınmaması adına değiştirerek yapmış. İnsanı etkileyecek o kadar çok şey var ki bu kitapta. Bu kitabı okumak için hukuka veya suçlu psikolojine merakınız olması gerekmiyor. Bence herkese hitap eden bir kitap. Yeri geldiğinde insanın yüreğini burkan yeri geldiğinde şaşırtan yeri geldiğindeyse bu kadarı da olmaz dedirten nice şeyler yaşanmış bu dünyada. Beni en çok şaşırtan anı ise 50. sayfadaki 'Ruhsatlı Tabanca' anısı oldu. Bu yazarın bizzat içinde olduğu ve yazarı derinden etkileyen bir anıdır. İlgisini çekenler için bu anıda bahsedilen Hümanist Doktrin ile alakalı yine yazarın yayımladığı 23 sayfalık bir makale var.
15 yaşındaki bir hasta çocuğun dilinden yazılmış bir kitap. Hastalığı, acıları, kuruntuları ve sevdasıyla yoğrulmuş düşünceleri yer alıyor. Yedi yıldır çektiği hastalığının geldiği son tehlikeli hali herkesten gizlemeye çalışsa da gerçek peşini bırakmıyor. Bir yandan da sevdiğini kendine bile itiraf edemediği Nüzhet’in başkasıyla evlenecek olması ruhsal açıdan epey yıpratıyor.
Türk klasiklerinin en seçkinlerinden biri olması sebebiyle kitap hakkında yorum yapmaya gerek görmüyorum.
Bu kitap Can Yayınları'nın Kısa Klasikler serisinin 75. kitabıdır. 32 sayfa olan kitap, tek oturuşta bitirilecek kitaplardan biridir. Kitap evi terk eden oğlunu on yıllarca bekleyen babanın artık bulunduğu yerde dalga konusu olduğu ve bir tek ona bu konuda destek olan -tam olmasa da- kiracısı Bessie'nin kaldığı bir girişle başlıyor. İhtiyar Hagberd ile Bessie'nin çit karşısından birbiriyle konuşmalarıyla devam ediyor. İhtiyarın Bessie'ye oğlunun geleceği onunla evleneceğine dair sözler vermesi kız üzerinde etkili oluyor ve oğul Harry'ye karşı beklenti oluşuyor. Bir gün oğlu çıkıp gelse de ihtiyar Hagberd oğlunu tanımıyor. Evin önünde Harry ile Bessie karşılıklı konuşuyorlar fakat Hagberd'in anlattığı oğuldan çok farklı bir oğulla kendisini karşı karşıya buluyor. Bu karşılaşmada Bessie heyecan ve hayal kırıklığını aynı anda yaşıyor.
YarınJoseph Conrad · Can Yayınları · 2022108 okunma
Kitap Can Yayınlarının 'Kısa Klasikler' serisinin 59. kitabı. 1912 Nobel Edebiyat ödülünü alan yazar kaleminin ne kadar kuvvetli olduğunu bu 33 sayfalık eserinde okurlarına gösteriyor. İçerik olarak okuyanla özleşmeyen ana karaktere rağmen -şahsen ben ana karakterle kendimi özleştiremedim- içeriğindeki duyguları okuyucusuna hissettiriyor.
İçeriği özetlemek gerekirse kitabın ilk sayfalarında verilen bilgilere göre ana karakter Thiel bir evlilik gerçekleştiriyor ve doğum esnasında eşi vefat ediyor. Doğan bebeğin fazlasıyla zayıf olmasıyla birlikte bakımında yaşlı kadınla birlikte bebeğin çeşitli tehlikeler atlatmasıyla bakmakta zorlandığını fark eden Thiel başka bir evlilik gerçekleştiriyor. Fakat bu üvey anne Thiel'in ilk çocuğuna kötü davranıyor. İkinci evliliğinden bir çocuk daha olmasıyla birlikte bu ilk çocuk Tobias üzerinde üvey annenin şiddetinin artıyor ve baba Thiel bu şiddete şahit olsa da sesini çıkarmıyor. Çalıştığı yerin yakınına patates ekmeye ailecek geliyorlar ve Tobias kendini trenin altına atıyor. Buna şahit olan baba Thiel -daha önceleri çalıştığı yerde nöbet tutuğu gecelerde halüsinasyonları mevcut- iyice deliriyor ve o gece ikinci karısıyla ikinci çocuğunu öldürüyor. Sonda da baba Thiel'i akıl hastanesine kapattıkları aktarılıyor.
Bu kitap benimde yeni duyduğum halk tarafından pek bilinmeyen bir eser. Sesli kitap olarak dinledim ve fiziksel olarak alıp okumak istedim ama şu tarih itibariyle bulunmayan bir kitap. Türk Tarih Kurumu tarafından basılmasına rağmen sitesinde maalesef ki bu kitabı bulamadım. Ufak serzenişin ardından kitaba gelirsek Atatürk'ün, 1918 yılının
Bu libretto dört karakter ve yedi sahneden oluşmaktadır ve bu sahnelerin içeriğine kitabın başında 'Rol Dağılımı' adlı bölümde yer verilmiştir. Belirtilmeyen bir ülkede bilinmeyen bir zamanda geçmektedir. Birinci sahnede evinin önünde şarkı söyleyen Adriana'nın sarhoş halde olan Tsargo ile karşılaşmaları vardır. Tsargo, Adriana ile
Kitap çocuk kitabı olmasına rağmen çocuklara kattığı şeyin sınırlı olduğunu düşünüyorum. Fakat serinin diğer kitaplarında olduğu gibi eğlenceli bir kitap olmuş. Basketbolda okulun en iyilerinden olan çocuğun elemelere katılamaması ve açıkta kalmaması için oluşturulan takıma okul elemelerinde seçilemeyen basketbola yabancı çocukların katılmasıyla ana hikaye başlıyor. Ana karakter Greg'de basketbolda iyi olmayan çocuklardan ve annesi zoruyla bu takıma katılıyor. Basketbolda yetenekli olan çocuğun sakatlanmasıyla takım önüne gelen her maçta aşırı farklar yemeye başlıyor. Sezon sonu düzenlenen kaybedenin kazanacağı turnuva düzenleniyor ve şüpheniz olmayacağı üzere bu takım finale kalıyor. Turnuva sürecinde Greg'in annesinin yönettiği takım final maçında karşı takımın eksik oyuncusu olduğu için oyuncu veriyor ve Greg'in annesinin feda ettiği oyuncu Greg'in ta kendisi oluyor. Finalde de Greg'in yeni geçtiği takım Greg'in sayısıyla maçı kazanıyor.
Saftirik Greg serisindeki Rowley’nin üçüncü bağımsız kitabı olan bu kitap 14 farklı hikayeden oluşuyor. Çizimlerle desteklenen hikayeler çocuklar için oldukça keyifli oluyor. Yazarın bu şekilde başarılı çocukça yazabiliyor oluşu ekstra takdiri hak ediyor bence.
Kitap 110 sayfalık kısa bir kitap olmasına rağmen, seksle alakalı önsöz ve on farklı bölümden oluşuyor. Önsözde dahil olmak üzere bütün bölümlerin başında bir tablo koyulmuş ve bu tablolar bölüm içeriğiyle ilişkililer. Kitap kısa fakat her bölümde farklı sorular sorarak güzel bir düşünce pratiği oluşturuyor. Kitap seks üzerine olmuş olsa da yer yer insanın haz aldığı spor, gösteri, içecekler gibi farklı metalara da değiniliyor. Ayrıca kitabın dördüncü bölümü olan “Seks De Öğrenilmek İster” verdiği tavsiyeler açısından felsefi düşünce açısından değil de cinsellik önerileri açısından daha zengin bir bölüm olmuş.
Seks OlmayıncaWilhelm Schmid · İletişim Yayınları · 2021290 okunma
Öncelikle bu kitabı beğenmediğimi belirtmek istiyorum. Bu kitap şairin dokuz farklı kitabında ki şiirlerinden derleme bir kitap. Kitabın önsözünü yazan Bedirhan Toprak’ın Turgut Uyar’ı karşılaştırma yaptıkları arasında “Zebûr’u söyleyen Dâvut” ibaresinin geçmesi hoş olmamakla birlikte kitaptaki ilk şiirde camiilerde namaz kılan kızlar hakkında Allah’a “Sen tutulmadın mı, içlerinden birine?” diye soruyor olması çok seviyesizce geldi. Yeryüzünde bir tek Müslümanların yaratıcısına denilen Allah isminin böyle sapıklaştırılmasının ne fikir özgürlüğüyle ne de sanatla açıklanacak bir şey olmadığını düşünüyorum.
"Bizi zamansız konuşturup çıkan gürültüyü haber yapacaksınız. Ama yağma yok, her şeyin bir zamanı var. Zamanı gelince partimiz basın toplantısını da yapacak, Doğan'ın bizimle ilgisi olmadığını da herkese açıklayacak. Ama zamanı gelince." Bu sözler kitapta ülkücü geçmişe sahip olan Doğan'ın arabasında infaz edilmesi hakkında gazeteci kardeşi Adnan'la yapılan görüşmede ülkücü bir vekil olarak geçen Nejat Gök karakterine ait. Kitabın 2002'de yayımlanmasına rağmen 2022'nin son günlerinde Sinan Ateş'in infaz edilmesine karşı ülkücü partinin sessiz tutumunun bu sözlerle uyumlu olması ilginç geldiğinden incelemeye bu şekilde başlamak istedim.
Kitaba Aralık'ın son haftasında başlamıştım ama yoğunluktan bir türlü okuyamamıştım. Fırsat oluştuktan sonra 687 sayfalık bu kitabın 450 küsur sayfasını ise dün akşam ve bugünkü okumalarımla hemen bitirdim. Ne zaman okuyamamaya başlasam elime bir Ahmet Ümit romanı alır ve tekrar okuma alışkanlığımı geri kazanırım. Bu kitapta Ahmet Ümit'in duru, sade kelime seçimleriyle oldukça akışkan bir kitap. Kitapta gereksiz bir paragraf bile yok. Kitapta aksiyon o kadar yüksek ki kitabın sonuna dair ihtimalleri sürekli değiştirmek gerekiyor. Okuduğum Ahmet Ümit kitapları içinde kesinlikle en iyilerinden biri bu kitaptır.
Can Yayınları ve Amazon Türkiye işbirliği içerisinde çıkarılan bu kitap yazarın çeşitli zamanlarda yayımlanan öykülerin derlenmesiyle ortaya çıkarılmıştır. Toplam altı öyküden oluşmaktadır.
İlk öykü olan Büyük Adam'da babasının büyük bir adam olduğunu düşünen çocuğun babasının çalıştığı yere gidince içine düştüğü hayal kırıklığını
Kitap genelde şiirleriyle tanınan Aleksandr Puşkin'in iki öyküsünden ibaret. İlk öykü olan Mısır Geceleri'nde yazar, Peterburg'ta şiirle ilgili olan Çarski ve onun evine gelen davetsiz misafir olan İtalyan üzerine kurulu döneminin sanat anlayışını yansıtıyor. İtalya'nın doğaçlama şiir kabiliyetinden etkilenen Çarski, İtalyana Peterburg'ta bir gösteri olanağı sunuyor ve şiirle ilgilenen seçkin kitle karşısında İtalyan doğaçlama şiir yeteneğini sergiliyor.
İkinci öykü olan Maça Kızı'nda ise yazar, kumar oynanan ortamda Tomski'nin babaannesinin geçmişte yaşadığı anısını anlatmasından etkilenen Hermann ve Lizavete İvanovna üzerine kurgulanmış bir hikaye görüyoruz. Kumara bakış açısı "kazanma umuduyla elindekileri riske atmak" olan Hermann arkadaşının anlattığı hikayeden etkilenerek babaannesiyle bir yaşayan Lisa'yı etkilemiş ve bir gece eve girerek babaanneden kumar taktiğini öğrenmek istemişse de babaanne gerek yaşlılığın etksi gerekse Hermann'ın silahlı tehtidinden korkması üzerine vefat etmiştir. Olayların ardından bir gece yarısı paranormal olaylarla anlatılan şekilde babaannenin Hermann'a gelerek şartlarla kartları bildirmesi fakat son kartı benzerlikten dolayı yanlış seçen Hermann'ın delirmesini anlatan bir güzel bir öyküdür.
Maça KızıAleksandr Puşkin · Can Yayınları · 20221,344 okunma
Kitap 208 sayfa olsa da iki saatte bitirilebilecek bir kitap. Sayfa düzeninde çok boşluklar var ve ayrıca boş sayfalarda fazla. Kitabın üslubuysa Amerikan tarzı çeviri kitaplar izlenimi bıraktı bende. İçerikse kitabın kapağında da belirtilen duygusal manipülasyon hakkında. Manipülasyon hakkında benim gibi ilk okumanızsa güzel bir başlangıç olacağını düşünüyorum. Akademik bir kaygı taşımamış gayet anlaşılır bir dilde yazılmış bir kitap. Ayrıca kitapta iç bölümlerle alakalı bölüm başında ünlü düşünürlerin sözlerine yer verilmesi güzel bir detay olmuş düşüncesindeyim.
Bu kitabı aslında bir kişisel gelişim kitabı olarak görmüyorum. Yazarın önsözünde kızına anlatısı olarak betimlediği şekilde yazarın yirmi üç farklı konuda samimi düşüncelerinden, bazı anılarından oluşuyor. Evet kitapta bazı kişisel gelişim klasikleri gibi ''Karşınıza bir problem çıktığında aşarsınız.'' gibi cümlelerde yer alıyor ama kitabın ilk basım yılının 2002 olması bunu bence normal karşılatıyor.
Aslında bu kitabın yazarı gibi bende samimi olmam gerekirse kitapta beni en çok etkileyen bölüm yirmi ikinci bölüm olan ''Yurt Sevgisi'' bölümü oldu. Yazarın bölümde ''Hiçbirimiz işimizi iyi yapmıyoruz. O yüzden ülke hukuksuz, sağlıksız ve eğitimsiz. Hiçbirimiz yurdumuzu hak ettiği kadar sevmiyoruz.'' cümlelerine sonuna kadar hak veriyorum. Bu ülkeden umudumu kesmemin sebebi tam olarak bu çünkü. Etrafıma baktığımda sadece söylenip bir şey üretmeyenler topluluğuna döndük. Aramızda ne sevgi ne saygı kalmış gibi görünüyor. Kitabın yine bu bölümünde, ta dünyanın bir ucundan atalarının anısına her yıl gelen on binlerce Avusturalyalıların bahsinin geçmesi yaşamak istediğim ülke olarak Avusturalya'yı seçmiş olmamın doğru bir seçim olduğunu bana bir kez daha gösterdi. Aslında samimiyeti biraz daha arttırayım, nasıl olsa algoritmanın da etkisiyle buraya kadar okuyacak kimsenin olmadığını düşünüyorum. Konuya geri dönersem birbirini sevmeyenlerin yurdunu sevmeyenlerin ülkesinde yaşamak ve gitmek isteği düşüncesi ve gavur ülke diye burun kıvrılan ama daha çok yurtsever barınan ülkeleri görmek ve o ülkelerde yaşamlara özenmek... Sadece üzülüyorum.
En beğenmediğim kitaplarla alakalı bir liste yapsam rahatlıkla zirveye oynayacak bir kitap olurdu. Yazarın cümle yapısı ve cümleler arasındaki ilişkiler konuyu algılamayı zorlaştırıyor. Aslında kitapta bir olay örgüsünün bulunduğundan da söz edemeyebiliriz. Belki de Müzeyyen denilen birinin ardından delirmiş birinin güncesi olarak yazılmıştır. Bu haliyle kullanılan dilin ve kopuk olay bağlantılarını normal karşılayabilirim. Ama yine de ayrılık sonrası delirmeyi gerçekçi bulmuyorum. Gerçekte olan olabilecek bir durumun Müzeyyen'in zengin veya daha havalı birinden etkilenmesi ve gitmesi, baş karakterimizin serserileşme süreci olarak bir dönem içki tüketmesi örnek süreç olarak sayılabilir. Ayrıca son olarak hikaye de olmayan durduk yere bir cümlede belirip sonra kendisini unutturan Vasko Dö Gama umarım sadece benim canımı sıkmamıştır.