"Uçup giden varoluşumuzu çaresizlik ve umutsuzlukla terk ederken belleğimiz bir ben'in var olduğu varsayımıyla bir ilişkiler ağı kurar. Var olmakla bellek arasında geçişi sağlayan bu ben, varoluşun dinamizmine çoğu zaman ayak uyduramaz. Böylece varoluş belleğin dışında devinir. Bu varoluşun içinde bir ben arandığında yani içe dalındığında ne olur? Bu serüveni en yoğun ve en uzun bir zaman diliminde yaşayan Henri-Frederic Amiel şöyle yazıyor: "Varoluşu, ölümden sonrası, öte taraf gibi ele alabilirim, kendimi dirilmiş biri gibi hissedebilirim; her şey bana yabancı; bedenimin ve bireyselliğimin dışında olabilirim, ben kişilik dışıyım, ayrılmışım, uçmuşum. Bilincim bir Budist' in, bir Sufı'nin, bir Brahman'ın bilinci olabilir: Tek bir biçim bana pek uygun gelmiyor." (8
Temmuz 1 880). Amiel yaşamının büyük bir bölümünde (35 yıl boyunca)
hiç aksatmadan günlük tutarak kendi ben'ini aramış ve bu ben yerine varoluşun devinimi ile karşılaşmıştır. "