Bir süre öylece durdum. Derken yaşlı adam birden konuştu.
"Pek çok merkezi olan bir çember."
Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Gözlerimiz karşılaştı. Alnı tuhaf bir biçimde geniş, burnu sivriydi. Tıpkı bir kuşun gagası gibi sipsivriydi burnu. Dediği karşısında bir şey söylemedim ama o aynı şeyi dingin bir ses tonuyla tekrarladı. "Pek çok merkezi olan bir çember." Ne demek istediği hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
...
"Çember mi?" diye sordum ister istemez. Karşımdaki benden yaşlı biriydi, bir karşılık vermezsem ayıp olurdu.
"Pek çok merkezi olan. Hatta, bazen sayısız merkezi olan, üstelik çevresi de olmayan bir çember" dedi yaşlı adam, konuşurken alnındaki kırışıklıklar derinleşiyordu. "Böyle bir çemberi zihninde canlandırabilir misin?"
...
"Söylediğiniz şekilde bir çember gerçekten var mı?" diye sordum.
"Var tabii!" deyip başını evet anlamında defalarca salladı.
"Öyle bir çember kesinlikle var. Ancak herkese görünür değildir."
"Size görünür mü peki?"
Yaşlı adam cevap vermedi. Sorum bir süre havada asılı kaldı, sonra silinip yok oldu.
"Bunu kendi başına tüm gücünü kullanarak hayal etmelisin. Bilgeliğe erişmeden zihninde canlandıramazsın. Pek çok merkezi olan, çevresi olmayan bir çember. Bu çok zor iştir, ciddi bir gayret gerektirir. İşte ancak o zaman sana görünmeye başlar." dedi yaşlı adam.