Demirden bir yürek varmış göğsünde.
Hadi gel, otur üstüne şu iskemlenin,
ko uyusun bağrımızda acılar.
Ne yapalım yasımız çok büyükse,
ne çıkar yürek donduran iniltilerden!
Sonra sessiz ve aydınlık bir gece yaşadı. Böylesi sessiz, gecelerde iki insan, onları hiç kimsenin görmediği, ișitmediği yollarda birlikte yürüyorsa, evlerin karanlık gölgeleri sözcüklerinin üstüne çöküyor ve sesler hiçbir yansı bırakmadan sessizlikte dağılıyorsa, o zaman sanki kendi kendileriyle konuşurmuşçasına güvende hissederler. O zaman, günün renkli koşuşturması içinde sesini duyuramadan dibe çöken ve ancak akşamın sessizliğiyle yumuşak bir salınım kazanan derinlerdeki düşünceler uyanır ve neredeyse elinizde olmadan sözcüklere dönüşürler.
Akşama kadar, hayaller içinde bir kaybolmuşlukla bilmediği yollarda böyle dolaşıp durdu. Hiçbir șey düşünmüyordu. Geçmişi de, kaçınılmaz olanı da. Insanın son anda bile, karanlık namlusuyla tehditkârca bakarak pırıldayan silahı elinde tartarak, bir indirip bir kaldırarak yaptığı gibi, ölüm düşüncesiyle de oynamıyordu artık. O kendi hükmünü çoktan vermisti. Sadece geçip giden kırlangıçlar benzeri dağınık uçuşan görüntüler canlanıyordu gözünde.