Hepimiz yola çölde bir yerlerde kaybolmuş bir kemik yığını, kumun altında yatan dağınık bir iskelet olarak başlarız. Bizim işimiz geçmişi yeniden gün yüzüne çıkarmaktır.
Öğrenilmiş çaresizliğin çarkına takılmış birkaç karakter ile karşılaşıyoruz bu kitapta. Tam anlamıyla mutlu da mutsuz da olamayan kendi rutinleri içinde kaybolmuş ya da kendilerini hiç beklemedikleri ve istemedikleri bir konumda bulmuş insanlarla. Yolları yavaş yavaş yokuş aşağı kıvrılırken hepsi aynı kütüphaneye denk geliyorlar, arzu ettikleri konuda kitaplar ararken listelerine “ne alaka bu ya” dedikleri bir kitap ekleniyor kütüphaneci hanımefendi tarafından. Her hikayede başkarakterin o kitabı açışıyla bambaşka bir yöne sapıyor yol.
Günlük rutin hayatımızda bile fark yaratmanın, her güne aynı uyanmamanın tamamen insanın kendisine bağlı olduğunu tatlı tatlı işleyen bir kitap. Dünyanın öbür ucundaki farklı yaş gruplarından bambaşka insanların da benden çok daha farklı hayatlar yaşamadıklarını, kendilerine duydukları kuşkunun da geleceğe duydukları kaygının da bana çok yabancı olmadığını fark ettim her hikayede.
Yavaş yavaş keyfine vararak okudum. Kimi hikaye gülümsetti beni kimi gözlerimi doldurdu. Okurken çok zevk aldığım bir kitaptı, Türkçe çevirisi var mı bilmiyorum. Ben İngilizce’sini okudum. Görece kolay bir okuma yapmak ve içini ısıtacak bir kitap arayanlara öneririm. Keyifli okumalar:)