mitosun kronos'un taşlarını yutup hazmettiğini ileri sürmesi sebepsiz ve anlamsız değildir; çünkü başka türlü hiçbir surette hazmedilmeyeni, her türlü üzüntü, sıkıntı, kayıp ve aşağılamayı yalnızca zaman hazmeder.
her gün küçük bir yaşamdır, her uyanış ve yataktan kalkış küçük bir doğumdur, her taze sabah küçük bir gençlik ve her yatağa gidiş ve uyuyuş küçük bir ölümdür.
tutkulardan bağımsız olduğumuzda huzursuz arzular bize gerçekte var olmayan bir mutluluk hayaletini yansıtırlar ve bizi bu hayaleti izlemeye yöneltirler. böylelikle yadsınamaz bir biçimde gerçek olan acıyı kendimize çekeriz.
dünyanın hiçbir yerinde alınacak çok şey yoktur. acı ve yoksunluk dünyayı doldururlar ve onlar geçip gittiğinde de dört bir yanda can sıkıntısı beklemektedir. üstelik esas olarak kötülüktür dünyaya egemen olan ve budalalık da büyük söz sahibidir. yazgı acımasızdır ve insanlar zavallıdır.
hayat budur işte. hep giden birileri olur. ne yürek unutur ne özlemler ölür. bunlar sevgimizde yaşamaya devam eder. ama birileri zamanı geldiğinde gitmek zorundadır.
...emin olun öyle kederli, bunaltıcı anlarım oldu ki, ben de herkes gibi gerçek bir hayat yaşayabilecek miyim diye kuşkulanıyordum. o anlarda gerçek dünyadan ne kadar uzakta olduğumu, duygularımın körlendiğini hissediyor, kendime lanet okuyorum. çünkü hayal dünyasında geçirdiğim gecelerin sarhoşluğundan ayılmak pek acıklı oluyor. oysa ki çevremizde gürül gürül akan insan seli ne canlı, ne renkli bir dünyadır. hayat kasırgasına kendilerini kaptırmış bu insanların her şeyi gerçektir: saatleri birbirine benzemez; yeniliklerle, başka başka heyecanlarla doludur. sınırsız sandığımız hayalde yoksulluk, tekdüzelik var. önüne çıkan ilk gölgenin, bir düşüncenin, güneşi karartan ilk bulutun tutsağıdır o. hayal dünyası incinir, yorulur da...
sonsuz dedikleri hayal, sürekli bir gerginlik içinde bulunmaktan tükeniyor. çünkü zaman geçip insan olgunlaştıkça, eski ülkülerin yerine yenilerini koyamayınca yıkıntılar arasından yeni bir şeyler bulup çıkarmak zorunluğu oluyor. o zaman hayalci, tıpkı ateş yakmak isteyince, sönmüş külleri karıştırarak köz aradığımız gibi, vaktiyle kalbini duygulandırıp gözlerini yaşartan eski hayallerini canlandırmaya çalışıyor.