“…bizimki gibi ülkelerde, bizler gibi yaşamaktan ziyade çoğunlukla hayatta kalmaya çalışan insanların belki de en çok ihtiyaç duyduğu olgulardan biri konfor alanı dediğimiz şey.”
“Avrupa’da, Rusya’da kadın bir kıymettir ve hayatın içindedir. Erkeklerle birlikte milleti oluşturuyorlar. Bizde ise kadın kafes arkasındadır. Yani biz yarım bir nüfusa sahibiz. En önce halletmemiz gereken konu budur.” diyordu.
Amcam da bizi hayretten hayrete düşürerek tam bir Fransız centilmeni gibi İmparatoriçe’nin kuğudan ak, küçük elini tutup dudaklarına götürdü. İmparatoriçe’nin elini öpmedi ama dudaklarının ısısını duyuracak kadar yaklaştı. Zaten böyle yapmak gavurlarda kibar ve asil bir adetmiş. Eli alıp şapır şupur öperek alnımıza götürmen biz nereden bilecektik bunları.
Eğer zaman yaşatmak isteseydi bunlar ikisi de birer derebeyi olacaklardı. Hayat bu yolları kapadığından Hasan bey kahve dedikoducusu, kabadayı, işadamı, Ayaşlı da hilekar, alışverişçi oldular.
İnsan, varlığını doğanın ortasında kaybetmemek için mekana, delirmemek için zamana, kimliğini düşünmemek içinse başkasına ihtiyaç duyardı. Bu gezegende yaşayan her ölümlünün, saklanacağı bir eve ihtiyacı vardı.