Yahudi olmayan toplum,bu yeni konuktan kendisi kadar “eğitimli” olmasını;ve davranışları “sıradan bir Yahudi”ninkinden farklı da olsa yine de bir Yahudi olduğu için,sıradanlıktan sıradan olmayan bir şey yaratmasını bekliyordu.
Kendilerine ait ne bir toprakları ne de devletleri olan Yahudiler,her zaman inter-Avrupalı bir unsur olagelmişlerdir;Yahudilerin malî yardımlarına bel bağladığı için ulus-devlet de bu uluslararası statüyü korumuştur.
Ulus-devletin,Yahudilerin özel bir grup olarak korunmalarında ve sınıf toplumuna asimilasyonlarının önlenmesindeki çıkarı ile Yahudilerin kendilerini koruma ve bir grup olarak beka (hayatta kalma) saiklerinin birbiriyle çakıştığına kuşku yoktur.
Modern antisemitizm,ulus-devletin daha genel gelişim çerçevesi içinde ele alınmalı ve aynı zamanda antisemitizmin kaynağı Yahudi tarihinin belli veçhelerinde,özellikle son yüzyıllarda Yahudilerin yerine getirdiği işlevlerde aranmalıdır.
Eski ve modern sofistler arasındaki en belirgin farklılık,eskiler bir savın hakikat pahasına elde ettiği geçici zaferle yetinirken modernlerin hakikat pahasına daha kalıcı bir zafer elde etmeyi istemelerinde yatmaktadır.
Ortaçağda kadınlar çok çeşitli doğum kontrol yöntemleri kullanabiliyorken ve doğum sürecinde tartışmasız kontrol sahibiyken bu dönemden sonra rahimleri erkeklerin ve devletin kontrolü altındaki altındaki bir kamusal alan haline geldi ve doğurma doğrudan kapitalist birikimin hizmetine sunuldu.
Böylece kadınlar,kendi adlarına,hukuki yetişkinler olarak Avrupa mahkemelerinin koridorlarına adımlarını tarihte ilk defa cadılık ya da çocuk katili suçlaması altında attılar.
Ancak devletin arzu edilen nüfus oranını sağlamak için attığı temel adım,kadınlara karşı,açıkça onların kendi bedenleri ve yeniden üretimleri üzerindeki kontrolünü kırmayı amaçlayan gerçek bir savaş açmaktı.Kitabın ilerleyen bölümlerinde de göreceğimiz üzere,bu savaş esas olarak cadı avı aracılığıyla yürütülmüştür.Cadı avı,bir yandan kadınları çocuklarını şeytana kurban etmekle suçlarken,diğer yandan kadınları çocuklarını şeytana kurban etmekle suçlarken,diğer yandan her çeşit doğum kontrolünü ve çoğalma amacı gütmeyen cinselliği şeytanlaştırıyordu.Ama aynı zamanda da üreme suçunun yeniden tanımlanmasına dayanıyordu.Böylece 16.yüzyılın ortalarından başlayarak,ilk defa insanla yüklü Portekiz gemileri Afrika’dan dönerken,bütün Avrupa hükümetleri doğum kontrolüne,kürtaja ve bebek katline karşı ciddi cezalar uygulamaya başladı.