Sonra gözlerini gökyüzüne kaldırdı, düşündüklerinden utanmıştı. “Biliyorum: Her şey boş, bomboş, bomboş! Senin de söylediğin gibi, Tanrım. Ama bazen bir ihtiyar kral da kendisiyle gururlanmak gereksinimi duyabilir.”
Bu yörelerde bir yığın arkadaşı vardı -ve bu da yolculuk yapmayı neden bunca sevdiğini açıklıyor. Her gün birlikte olmak gereksinimi duymaksızın, her zaman yeni dostlar ediniriz. Papaz okulunda olduğu gibi her zaman aynı insanları görürsek onları yaşamımızın bir parçası saymaya başlarız. Yaşamımızın bir parçası saydıkça da onlar bizim yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. Bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır. Çünkü, efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır.
Ne var ki, hiç kimse kendisinin kendi hayatını nasıl yaşaması gerektiğini kesinlikle bilmez.
İç yüzüne eremeden anlatamadığım gölge, bir güneş hikâyesini zorunlu kıldığında bildim ki camın özü kum, kumun aslı taş. Ne camı kırmak ne de taşı horlamaktı niyetim. Taş ile camı birleştiren kalemin kalbine en evvel ben hamd ettim.
bir puanı bittiği için kırdım. sonsuza dek sürmeliydi. henüz bitirdim ama bir daha, bir daha, bir daha okuyacağıma eminim. gülerken altını çizdim anlamların. ruhi mücerret bakış açısıyla bir çok anlam kazandım. teşekkürler murat menteş, kalp sana.
bir de; 100 yaşına kadar yaşamak istiyorum.