Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ruh Adam

Adeta çılgınlar gibiydim ve kendi derdimden zevk alıyordum. İnsanüstü bir zevkti bu. Sadece benim anlayabileceğim cinsten.
Reklam
Herhalde bu dünyanın insanlarıyla, diri insanlarla konuşma tarzını unutmuştum.
Sadece ölüm yalan söylemez! Ölümün huzurunda bütün vehimler, kuruntular yok olur ve ortadan kalkar. Biz ölümün çocuklarıyız. Hayatın hilelerinden ancak ölüm kurtarır bizi. Odur hayatın içinden bize seslenen ve bizi yanına çağıran...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bu dünyanın bana göre olmadığını hissediyordum. Burası bir avuç hayasız, yüzsüz, dilenci fıtratlı, ukala, kabadayı ve gözü gönlü aç insanın yeriydi. Burası yaratılış olarak dünyaya uyumlu, yeryüzü ve gökyüzünün güçleri karşısında kasap dükkânının önünde bir leş parçası için kuyruk sallayan aç köpek gibi dilenip dalkavukluk yapanların yeriydi.
Defalarca ölümü ve bedenimin zerrelerinin dağılmasını düşündüm. Bu düşünceler beni korkutmuyor. Çünkü yok olmayı, ortadan kalkmayı gerçekten de arzuluyordum. Tek korktuğum, bedenimin zerrelerinin ayaktakımına ait olanların zerreleriyle karışmasıydı. Bu düşünce benim için dayanılmazdı. Bazen gönlümden, öldükten sonra uzun kollarım ve hassas parmaklarım olsa da bedenimin tüm zerrelerini dikkatle toplasam, onlara sıradan insanlarınkiyle karışmasınlar diye gö kulak olabilsem diye geçiriyordum.
Reklam
Gerçi bedendeki kan dolaşımı durup bir gün bir gece içinde vücudun bazı organları çürümeye başlasa da ölümden sonra saçlar ve tırnaklar bir süre daha uzar. Acaba kalbin durmasıyla duygular ve fikirler de duruyor mu? Yoksa kılcal damarlarda kalan kanla müphem bir hayat devam ediyor mu?
Avuçlarımın çukurundan sonsuz geceyi yaratmak için ellerimi kaldırdım ve gözlerimi kapadım.
Karanlıkta oturmak hoşuma gitti. Karanlık, bu yoğun akışkan madde her yere ve her şeye sızıyordu. Ona alışmıştım. Karanlıkta kayıp düşüncelerim, unutulmuş korkularım, beynimin hangi köşesinde gizli olduğunu bilmediğim, inanılmaz derecede korkunç fikirler yeniden canlanıyor, ilerliyor ve ağız eğerek benimle alay ediyordu. Odanın köşesi, perde arkası, kapı kenarı, bu biçimsiz, tehditkâr fikirler ve şekillerle doluydu.
Ölümün karşısında mezhebin, imanın, itikadın çok gevşek ve çocukça kaldığını hissediyordum. Sağlıklı ve mutlu insanlar için bir nevi eğlenceydi bunlar. Aslında ölümün dehşet verici gerçeği ve canımı eriten yaşadığım durumlar karşısında ruhun ceza görmesi, ödüllendirilmesi ya da mahşer günü hakkında bana telkin edilenler, aldatıcı ve tatsız şeylerdi.
Kendim için icat ettiğim bu karanlık gecede, tıpkı rüyada tekrarlanan kelimelerin mesuliyetinin olmaması gibi, dua ediyordum. Üstelik bu kelimelerin telaffuzu gönülden gelmiyordu. Çünkü ben daha çok bir dostla veya aşinayla konuşur gibi Tanrı'yla konuşmaktan hoşlanıyordum. O yüce kudret sahibiyle! Çünkü Tanrı benden üstündü.
Reklam
Üstüme çöken uğursuzluktan kaçıyordum. Belli bir amacım olmadan sokak aralarından, tamahkâr kılıklı para ve şehvet düşkünü ayaktakımının arasından teklifsizce geçtim. Onları görmeye ihtiyacım yoktu. Çünkü her biri diğerini yansıtıyordu zaten.
Başka düşüncelerdeyken kendi kendimi ayıplıyordum içimden. Bozulup dağılan bir kitleydim. Sanki hep bu vaziyetteydim ve böyle olacağım. Acayip, uyumlu olmayan bir karışım...
Mezardaki biri için zamanın anlamı kalmaz. Bu oda, benim hayatımın ve fikirlerimin mezarıydı. Bütün koşuşturmalar, sesler, başkalarının hayatındaki tezahürler, cismen ve ruhen hepsi birbirinin aynı olan ayaktakımının hayatı, benim için acayip ve anlamsız olmuştu.
Hayat da baştan başa gülünç bir kıssa, inanılmaz ve ahmakça bir hikâyeden ibaret değil mi?
Günbegün tornadan geçer gibi inceliyordum. Aynaya bakınca yanaklarımın kızarmış, tıpkı kasap dükkânının önüne asılan ete dönmüş olduğunu, bedenimi hararetli, gözlerimin mahmur ve gamlı göründüğünü fark ediyordum. Bu yeni halimden keyif alıyordum ve gözlerimde ölümün tozlarını görüyordum, gitmem gerektiğini görmüştüm.
5,7bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.