Müfettiştir sanki,
Keşfediyor hepsini,
Tatlı, acı, tuzlu, ekşi,
İşte bu da umami...
Farklı farklı nimetler,
Türlü türlü lezzetler...
Nasıl olur bu işler?
Dil mûcizeyle işler.
Bak şimdi kulağına!
Tam yerine takılmış;
Ne güzel de açılmış!
Sesler ona saçılmış.
Bak sesler toplanıyor,
Kıvrım yönlendiriyor,
Sıvı korur kulağı,
Menzili hep dışarı...
Kim tayin etti bunu?
Kulak içine girse,
O koruyan sıvı,
Biliyorsun sonunu.
Farklı farklı seslere,
Hâkimdir her birine,
Şu Ali’dir, o Osman,
Bu da Şâir’ül İslâm.
Nasıl tanıyorsun bak!
Bunu veren sana Hak.
Sözlerimin hepsi hak,
Artık inadı bırak!
Bak şimdi gözlerine!
Ne güzel yaratılmış!
Yerli yerine konmuş,
Kirpiklerle korunmuş.
Paha biçilmez onlar,
Âkil olanlar anlar.
Ver iki gözün bana,
Dünya kalsın sana.
Duyunca bu sözümü,
Nasıl da sararırsın!
Görmediğim dünyayı,
Ne yapayım ki dersin?
O hâlde dünyadan da
Değerlidir o gözler.
Boşa değil bu sözler,
Kalbe kadar ilerler.
Nefes alabiliyor, yiyebiliyor, içebiliyor, uyuyabiliyordum, nefes almamak, yememek, içmemek, uyumamak elimden gelmiyordu. Ama hayat değildi bu, çünkü beni zihnen tatmin edecek bir arzum yoktu.