Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
119 syf.
·
Puan vermedi
·
13 saatte okudu
Araştırmacılığı yaşama biçimine dönüştürmüş bir gazetecinin, beslenme kaynaklarını iyi bilen bir aydının duyarlılığını yansıtıyor.. Türkiye`de yazarlar, gazeteciler evrensel kültür ile haşır neşir oldukça, okurlarına o ölçüde katkıda bulunacaklardır.. Ama diyeceksiniz ki, kullan kafanı, dön köşeyi ahlakının köşe başlarını tuttuğu bu dünyada evrensel kültürün günlük siyasete etkisi ve kıymeti harbiyesi nedir? Yok yok, bunlar da aşılacak.
Uğur Mumcu
Uğur Mumcu
`nun, Atilla İlhan ve Adalet Ağaoğlu ile roman; Aziz Nesin ve Sadun Aren ile demokrasi; Avni Arbaş ve Duran Karaca ile resim; Halit Çelenk ve Mehmet Ali Aybar ile insan hakları üzerine söyleşileri var. Evrensel kültürün sanat siyaset ve düşün0 rüzgarları ile Türkiye er geç çağdaş uygarlığa demir atacak! diyen, çağının en büyük suçuna ortak olmadığı, suskun kalmadığı için öldürülen Uğur Mumcu`nun bu yapıtını da geleceğe aktaracak olan okurlarıdır. Düşünceleri uğruna öldürülenlerin unutulmaması dileğiyle... Aydınlık özgür düşüncelerin yazıldığı, söylendiği yarınlara
Söze Nereden Başlasam
Söze Nereden Başlasam
.
Söze Nereden Başlasam
Söze Nereden BaşlasamUğur Mumcu · Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (UMAG) Yayınları · 200030 okunma
1963te Türkiye Sosyalist Kültür Derneği Ankara'da kurulur ve toplantılar düzenlenir. Daha ortaokul öğrencisiyim, toplantılara muntazaman gidiyorum, pek bir şey anlamasam da oturup dinliyorum. Türkçelerindeki yapmacıklık beni çok çarpıyordu. Dışarıda öğrenim gördükleri için bildiğimiz Türkçe'den farklı telaffuzları vardı. Başta Behice hanım olmak üzre, çoğu ABD'nden geliyorlardı. Sadun Aren, Mihri Belli... Önce onların arasında görünen sonra uzaklaşan biri daha var: Hikmet Kıvılcımlı. Çok ilgi çekici bir adamdı; gördüğüm bir, iki yerli, milli komünistten biri. Esaslı komünistlere "Eskitüfek" denirdi. Halit Çelenk, İdris Küçükömer ve başta çocukluk arkadaşımın babası Hamdi Konur başta olmak üzre çok çekmiş insanlardı bunlar. Sapına kadar dürüst adamlar ve Türktüler. Sonra anladık ki bu üç, beş Türkün dışındakilerin hepsi Yahudiymiş. Bu bilinmiyor tabii. Ben bundan çok etkilendim ve niye o takım hep buraya yatırım yapıyor diye düşündüm. Sonra zamanla yaşlandıkça, okudukça gördüm ki her yerde bu böyle. Sovyet devrimini yapanların yüzde sekseni, doksanı o taraftan. Çok manidar bir olaydır bu.
Reklam
Mülkiyedeki yıllarımda konserler vardı. Aynı çatı altında dershaneleri, kütüphanesi, kantini, yemekhanesı, yatakhanesi, banyosu, ütü yaptıracağımız çamaşırhanesi, berberi, masaların da beyaz örtüleri, bilardo masaları olan mülkiyede, Arif Payaslı oğlu, Atilla Karaosmanoğlu, Mümtaz Soysal, Şerif Mardin, Bahri Savcı, Fehmi Yavuz, Yavuz Abadan, Nermin Abadan, Ahmet Şükrü Esmer, Nejat Erder, Sadun Aren, Herbert Hyman, Seha Meray, Vahdet Aydın, Gündüz Ökçün vardı. Hocaydılar, asistan idiler. Nurettin Sevin vardı. Konservatuvar ile mülkiyeyi kardeş okul yapmıştı. Balerinleri, tiyatrocuları, müzisyenleri bizim kantinde de görürdük arkadaş olarak. Geceleri tiyatro girişlerinin önünde kuyruğa girer, Kral Lear için, Öfke icin, Müşfik Kenter oyunu için, Yıldız Kenter için, Ertuğrul İlgin'in inanılmaz tatlılıktaki oyunu için sabahlara kadar beklerdik. Milli Kütüphane'nin Körler Odası'nda "yasak" denen kitapları okurduk: Dostoyevski’leri, Knat Hamsun'ları, Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri'nin Marx'tan söz eden Sosyalizm filan gibi başlıklı bir kitabını, Emil Ludwig'leri, Yurt ve Dünya'ları, Gazap Üzümleri'ni, Max Beer'i, Garp Cephesinde Yeni Birşey Yok'u, Haydar Rifat Bey'in "muhtasar" kapital çevirisini, Kadro dergilerini ve şimdi söylesem herkesin gülüp inanmayacağı daha nicelerini...
Sayfa 58
Profesör Sadun Aren, Muammer Aksoy için, "Medeni Kanun ile adam astırır" derdi; doğrudur. Profesör Aksoy'un hukuk yorumu ile yaptırmayacağı bir iş yoktu.
Sayfa 483 - Bir Hukuk VirtüözüKitabı okudu
439 syf.
·
Puan vermedi
Özellikle temel düzeyde ekonomiyi öğrenmek isteyen ilgili öğrencilerin okuması gereken bir kitap olduğunu belirtmeliyim. Yazar; ekonomiye dair temel kavramlardan sermayeye, milli gelirden piyasaya ve kamu maliyesinden azgelişmişliğe kadar detaylı konuları alt başlıklar halinde incelemiştir. Çoğu okurun kolaylıkla anlayabileceği sadelikte bir anlatım benimsediği görülmektedir.
100 Soruda Ekonomi El Kitabı
100 Soruda Ekonomi El KitabıSadun Aren · İmge Kitabevi Yayınları · 201874 okunma
204 syf.
·
Puan vermedi
Sadun Aren/ Para ve Para Politikası
Enflasyon ve para politikasının sıkça tartışıldığı bugünlerde konu hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler için giriş niteliğinde güzel bir kitaptır. Öğrencilere yönelik ders notu niteliği taşıyan kitap her ne kadar günümüze göre eski kalsa da hem günümüzü anlamak hem de aslında geçmişten bugünlere süren sorunları dönem dönem yaşadığımızı görmek isteyenler için iyi bir başlangıç niteliğindedir.
100 Soruda Para ve Para Politikası
100 Soruda Para ve Para PolitikasıSadun Aren · İmge Kitabevi Yayınları · 200732 okunma
Reklam
Sabit sermaye yalnız kullanılmakla eskimez. Aynı alan­ da daha randımanlı makine ve tesislerin yapılması sonucu modası geçmiş duruma düştüğü için de eskimiş sayılabilir. Bu tür eskimeye, fizik eskimeye karşıt olarak, ekonomik eskime denir. Örneğin, tepkili uçaklar çıkınca, yepyeni per­ vaneli uçaklar ekonomik olarak eskiyivermişler ve kulla­nılmaz olmuşlardır. Aynı durum, renkli televizyonlar çıkın­ ca siyah-beyaz televizyonların başına gelmiştir. Bu nedenle, sabit sermayenin amortismanı hesap edilirken, fizik yıp­ ranmanın yanı sıra, ekonomik yıpranma da göz önünde tu­tulmalıdır.
Sabit ve döner sermaye:
Kapitalist biri şine yatırdığı sermayesinin hangi hız­la devir yaptığını, yani tekrar eline para olarak ne zaman döneceğini bilmek ister. Bu bakımdan sermaye, sabit serma­ ye ve döner sermaye olmak üzere ikiye avnlır. Sermayenin "bir üretim döneminde tamamıyle kullanılıp biten, ve değe­rini yeni üretilen mallara aktaran bölümüne döner serma­ ye denir. Hammaddeler, yakıt maddeleri ve işgücü (ücret ödemeleri) döner sermayeyi oluştururlar. Yeni üretilen mal­ lar satılınca bunlara yatırılmış olan sermaye de geri alın­ mış olur. Hatta emek gücünün artı-değer yaratmış olma­ sından ötürü, geri alınan para yatırılandan fazla olur. Sabit sermaye ise, binalar, alet ve makineler gibi üre­ timde bir kere kullanılınca tükenmeyen ve tekrar tekrar kullanılabilen dayanıklı üretim mallarından oluşur. Bunlar bir üretim döneminde kendilerinde maddeleşmiş (depo edilmiş) olan değerin (emek miktarının) ancak bir kısmı­ nı yeni üretilen mallara aktarırlar. Aktarılan bu kısma, eskime-aşınma payı, ya da amortisman payı denir. Kapita­list, üretim dönemi sonunda, ürettiği malları sattığı zaman sabit sermayesinin ancak bu eskiyip aşman kısmını (amor­tisman payını) para olarak geri almış olur.
Sermaye, esas olarak, değişmeyen sermaye ve değişen sermaye olmak üzere ikiye ayrılır. Değişmeyen sermaye, üretimde kullanılan ve daha önce üretilmiş olan bütün mad­di malları, binaları, alet ve makineleri, hammaddeleri, yakıt •maddelerini ve böyle içerir. Üretim süreci sonunda bunların değerleri aynen yeni üretilen mallara geçerler. Yani bunla­rın değerlerinde herhangi bir değişme olmaz. Somut varlık­lları ortadan kalkar ama değerleri, yeni üretilen mallara ge­ çerek. onlarda aynen yaşamaya devam eder. Diğer bir de­yişle değişmeyen sermaye, artı-değer yaratmaz. Değişen ser­maye ise işgücünden ibarettir. Yalnız işgücü, üretilen mal­lara kendi değerinden fazla bir değer katabilir, aktarabilir. Bu yeni olarak ya ratal an ek değere, arb-değer diyoruz. Böylece, üretim süreci sonunda sermaye büyümüş ve değişmiş olur. İşte bu nedenle, sermayenin işgücü alımına ayrılan bölümüne değişen sermaye denir.
Sosyalizmde her türlü tüketim mallarının özel mülkiye­ti serbesttir. Yani herkes, ev. otomobil, radyo, televizyon, halķ ve böyle mallara sahip olabilir. Aynca, kişinin yalnız kendisinin ailesiyle birlikte çalıştırabileceği büyüklükteki üretim araçları da özel mülkiyette olabilir. Ama üretim araçlarının kapitalist mülkiyeti, yani üretim araçlarına baş­kalarını çalıştırmak amacı ile sahip olmak yasaktır.
Reklam
Sosyalizm ancak üretim teknolojisinin ileri bir düzeye ulaştığı ve ülkenin tamamiyle sanayileştiği zaman gerçekleşebilir. Küçük üre­ticiliğin egemen olduğu geri bir teknolojik düzeyde sosya­lizm olmaz. Bundan ötürü, azgelişmiş toplumlarda sosya­lizm ancak tedricen kurulabilir. Ama bunun için de siyasal iktidarın sosyalist nitelikte olması, yani gelişmenin bu amaçla yürütülmesi temel koşuldur. Böyle bir ülkede yük­sek teknoloji kullanan büyük işletmeler devlet eliyle kuru­lup işletilinceye kadar, o alanlardaki küçük özel işletmeler çalışmalarına devam ederler. Fakat bunların gelişip büyü­ melerine ve kapitalist işletmelere dönüşmelerine müsaade edilmez.
Tekelcilikten Çok uluslu şirketlere(örneğin starbucks)
Kapitalizmin tekelci aşamasında büyük şirketler orta­ ya çıkar ve bunlar gerek iç pazarı gerekse dış pazarları te­kellerine alıp aralarında bölüşürler. Çok defa bu büyük te­keller kendi aralarında birleşip uluslararası tekeller oluş­tururlar ve kendi alanlarında bütün dünyaya (kapitalist tiünyaya) egemen olmaya çalışırlar. Bunlara çok uluslu, şirketler denir. Çok uluslu şirketlerin mutlaka sahipleri iti­bariyle çok uluslu olmaları gerekmez. Tek bir ülkeye ait olup da çeşitli ülkelerde işler ve yatırımlar yapan şirketle­re de bu ad verilir.
İlk sıralarda kapitalizm, işletme birimlerinin küçüklü­ ğünden ötürü, azçok rekabetçi bir nitelikte iken, sonraları sermayenin sürekli daha az sayıda ellerde toplanması sonu­cu tekelci bir nitelik kazanmtştır. Kapitalizmin tekelci aşa­maya girmesi ile birlikteki bu 19. yüzyılın sonlarına doğru olmuştur emperyalizm de başlamıştır.
Ekonomide uzun dönem ve kısa dönem terimleri:
Örneğin, şeker sunumunu (üreti­miini) artırmanın temel bir koşulunun pancar ekimini ar­tırmak olduğunu, bunun da 1 yıllık bir zaman gerektirdiği­ni varsayalım. Bu durumda şeker istemindeki bir artışın şeker fiyatı üzerindeki etkisi bakımından 1 yıldan az bir süre kısa dönem, 1 yıldan fazla bir süre uzun donem sayılır. Çünkü, incelediğimiz sorunun temel koşullarından biri olan pancar üretimi miktarı, varsayımımıza göre, ancak 1 yıl sonra artırılabilecektir. Bu örnekten anlaşılacağı üzere, uzun dönemin ve do­layısıyla kısa dönemin, her olay için farklı boyutlarda ola­cağı açıktır. Örneğin, koyunlar yılda bir defa yavru yapar­lar: bu nedenle koyun eti üretimi bakımından 1 yıl kısa dö­nem sayılır, Oysa tavuk eti üretimi bakımından 6 ay bile uzun dönemdir.
152 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.