Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“İnanın bana” dedi Bastıbacak, “bu lordlar şu yiyeceklerden dolayı yedi yıldır uyuyorlar.”
“Bir harabe sanırım” dedi Lucy oraya iyice yaklaştıklarında. Tahmini, o ana kadar yapılan tahminlerin en iyisiydi. Gördükleri şey, gri sütunlarla çevrili ve zemini düzgün taşlarla döşenmiş, çatısı olmayan geniş ve dikdörtgen biçiminde bir yapıydı. Bir ucundan diğerine neredeyse yerlere değen koyu kırmızı bir örtüyle kaplı, uzun bir masa gördüler. Masanın her iki tarafında, üzerlerinde ipek minderler olan, ince oymalı çok sayıda taş sandalye vardı. Fakat masanın üzerinde Yüce Kral Peter’in Cair Paravel’de oturduğu zamanları aratmayan bir ziyafet sofrası kuruluydu. Hindiler, kazlar, tavuskuşları, yabandomuzu kelleleri ve geyik etleri, ejderha, fil ya da pupa yelken giden bir gemiye benzeyen turtalar vardı, dondurmalar, kıpkırmızı ıstakozlar ve pırıl pırıl somon balıkları, fındıklar, üzümler, ananaslar, şeftaliler, narlar, karpuzlar ve domatesler vardı. Altın ve gümüşten yapılmış tuhaf biçimli bardaklar ve sürahiler vardı; meyvelerin ve şarabın kokusu bir mutluluk vaadi gibi onlara doğru uçuşuyordu.
Reklam
Uzun süre güzel ve derince bir liman bulma umuduyla burundan buruna ilerlediler, ama sonunda geniş fakat sığ bir körfezle yetinmek zorunda kaldılar. Açık denizin sakin görüntüsüne rağmen kumsalda dalgalar kırılıyordu, Şafak Yıldızı’nı kıyıya istedikleri kadar yaklaştıramadılar. Kumsaldan oldukça uzakta demirlediler; kayıkla, ıslanarak ve düşe kalka karaya çıktılar. Lord Rhoop Şafak Yıldızı’nda kalmıştı. Başka ada görmek istemiyordu. Bu adada kaldıkları süre boyunca, kıyıya vuran dalga sesleri sürekli kulaklarındaydı.
“Bakın!” diye bağırdı Rynelf, geminin başından boğuk sesle. İleride küçük bir ışık noktası vardı, ona bakarlarken oradan gelen büyük bir ışık demeti geminin üzerine düştü. Bu, gemiyi çevreleyen karanlığı hiç değiştirmemişti, ama tüm gemi projektörlerin altındaymış gibi apaydınlıktı. Caspian gözlerini kırpıştırdı, etrafına bakındı ve tüm arkadaşlarının yüzlerindeki donuk, dehşet dolu ifadeyi gördü. Herkes gözlerini aynı yöne dikmişti: Herkesin arkasında kapkara ve keskin hatlı gölgeler uzanmaktaydı. Lucy ışık demetine baktı ve az sonra bir şey gördü. Önce bir hilal, sonra bir uçak, daha sonra bir uçurtma gibi görünmüştü, ama sonunda, havada kanat çırparak, başlarının tam üzerinde durduğunda bir albatros olduğu anlaşıldı. Direğin etrafında üç kere döndükten sonra baştaki yaldızlı ejderhanın tepesine tünedi. Kimse anlam veremedi gerçi ama gür ve tatlı bir sesle üç kez insanların kullandığı sözcüklere benzeyen sesler çıkardı. Bundan sonra kanatlarını açtı, havalandı ve hafifçe iskele tarafına doğru dönerek önlerinde uçmaya başladı.
Biz onlara rüya değil de kabus diyoruz
Çünkü, gördükleri bazı rüyaları – insanı tekrar uyumaktan korkar hale getiren rüyaları – hatırlamaları ve rüyaların gerçekleştiği bir ülkede karaya çıkmanın ne demek olduğunu anlamaları yarım dakika bile almamıştı.
Adamlar kürek çekmeye başlayınca Şafak Yıldızı bir gıcırtı ve inlemeyle ilerlemeye başladı. Yukarıda, silah güvertesinde olan Lucy, karanlığa girdikleri anda harika bir görüntü yakalamıştı. Güneş geminin kıçını terk etmeden önce pruva karanlıkta kaybolmuştu. Lucy pruvanın kayboluşunu görmüştü. Az önce yaldızlı kıç, mavi deniz ve gökyüzü engin bir aydınlıktayken, biraz sonra deniz ve gökyüzü kaybolmuştu ve artık, az önce zorlukla görülebilen kıç feneri geminin nerede sona erdiğini gösteren tek işaretti.
Reklam
“Ah, evet, şimdi görünür durumdalar. Muhtemelen hâlâ uyuyorlar; gün ortasında hep dinlenirler.”
Büyücü koridorda ilerledi ve bir kapıyı açtı. İçeriye girdiğinde Lucy kendisini günışığı ve çiçeklerle dolu bir odada buldu. Girdiklerinde masa bomboştu, ama elbette bu büyülü bir masaydı ve yaşlı adamın bir sözüyle masa örtüsü, çatallar, bıçaklar, tabaklar, bardaklar ve yemekler ortaya çıktı.
Bazı insanlar bu konuda Lucy ile aynı fikirde olmayabilir, ama ben onun tamamen haklı olduğunu düşünüyorum. Kapıyı kapatabilse hiçbir şeye aldırmayacağını, ama böyle bir yerde hemen arkasında açık bir kapıyla ayakta durmanın hoş olmadığını hissetmişti. Ben de böyle hissederdim. Ne yazık ki, yapılacak bir şey yoktu.
“O andan itibaren Eustace bambaşka bir çocuk oldu” demek güzel ve yerinde olur. Daha açık bir dille söylemek gerekirse, değişik bir çocuk olmaya başladı diyebiliriz. Arada sırada geçmişteki gibi oluyordu. Bezdirici olduğu günler yaşanmıyor değildi. Ancak ben o günlerin birçoğunu görmezden geleceğim. İyiye gidiş başlamıştı.
854 öğeden 561 ile 570 arasındakiler gösteriliyor.