programını bertolt brecht’in “korsan jenny” şarkısıyla bitirirdi. bu şarkıyı sanki sözlerini kendisi yazmış gibi her zaman insanın içine işleyen derin bir öfkeyle söylerdi. bu söyleyişiyle beyaz derili dinleyicinin doğrudan doğruya boğazını hedef alırdı. daha sonra yüreğe yönelir. daha sonra da kafaya. o günlerde attığını vuran bir nişancıydı.
söylediği şarkılardan biri beni gerçekten de öldürürdü: “eve, sana dönmek ne güzel olurdu.” olduğum yerde donar kalırdım onu duyunca.
bir süre sonra gülmeyi bıraktılar, birlikte yatağa uzandılar, sıvası lekeli tavana diktiler gözlerini. su tesisatının sızıntı yaptığı yerdeki ıslaklıklara. ikisi de ürperdi. konuşmadılar. adam 14. caddede julian’s adlı bir bilardo evini düşünüyordu. kadın ölmekten korkuyordu.
su sızdırırlar ve birbirlerine “sevgilim” derler
yalan söyleyen falcılar tutarlar
evden gönderdikleri çocukların resimlerini çerçeveletirler
…
çıplak yüzmek denince kaşları çatılır
kendilerini dinleyecek birini buldular mı itiraflara başlarlar
hepsinin birer “en eski en sevgili” arkadaşları vardır
genellikle o arkadaş da kendisine en çok itirafta bulundukları kişidir
kendilerine “mutlu doğum günleri” dilenmesinden nefrer ederler
bir kişiyi çoktandır görmemiş olmak hoşlarına gider
bir sonraki arkadaşlarına koşarlar
yalnızlıklarını gizlemek için sırıtırlar
“arkadaş” kalabalığının içinde boğazlarlar yalnızlıklarını
kırmızı gömleğini lavaboda yıkadı. yere motelin havlularından birini serdi. gömleği havlunun üzerine yerleştirdi. gömleğin kollarının kırışıklarını düzeltip, karnının üzerinde çaprazlarken kendi ölümünü düşündü. kollarını tıpkı şu gömleğin kolları gibi karnının üzerinde nasıl çaprazlıyor olabileceklerini.
ELLA — Bilir bilmez konuşmasana! Açlar sınıfı diye bir sınıf yok!
EMMA — TABİİ VAR! AÇLIKTAN KIVRANAN İNSANLARIN OLUŞTURDUĞU BİR SINIF VAR AMA BİZ ONLARDAN DEĞİLİZ!