Ben Yusuf Aleyhisselâm değilim
bu kuyu derin
Ben İbrahim Aleyhisselâm değilim
bu ateş beni yakar
Ben Yakup Aleyhisselâm değilim
bu keder beni tüketir
Ben Yunus Aleyhisselâm değilim
bu karanlık beni boğar
acizim
güçsüzüm…
İhsan Oktay Anar'ı daha önce okuyanlar, onun ne denli gelişmiş bir hayal gücüne sahip olduğunu çok iyi bilirler. Bu hayal gücü tarihi bilgisiyle de bütünleşince ortaya tadına doyulmaz eserler çıkıyor. Kapatıyoruz gözlerimizi geçmişe yolculuk ediyoruz. Yazar bu noktayı yani bizi geçmişe döndürmeyi ustalıkla yapıyor hiç zorluk çekmeden kendimizi birden Osmanlı'nın son asrında başkent İstanbul' un mahalle aralarında, ahşap yapılı köşklerde, kâh Yafes Efendi'nin geceler boyu icadı için çabasında, Calud'un tükenmek bilmeyen gücü ile yaptığı dalaverelerde ki, yazarı burada yazdığı müstehcen ifadelerden dolayı eleştiriyorum, gereksiz buluyorum, kâh Üzeyir Efendi ve Uzun İhsan Efendi'nin muhabbetlerinde buluyoruz kendimizi. Kitaptaki gereksiz müstehcen ifadeleri bir kenara bırakırsak eğer bence çok güzel okunası bir eser. İyi okumalar.
Bu nedenle müslüman olan kişi doğrunun temsilcisi sıfatıyla Allah'tan başka hiçbir şeyden çekinmemeli; Rabbinin emrettiği şekilde yoluna devam etmelidir. Sonuçta ne mi olacak?:
Rabbin sana verecek ve sen razı olacaksın. (Duhâ, 93/5)
Muazzam bir kitap. Diğer tasavvuf kitaplarından farkı yazarın tasavvufu popüler olmak için kullanmaması. Maalesef ülkemizde ünlü olmak isteyen birçok kişi tasavvufu kullanarak içine bir iki kelam 'aşk' ile ilgili birşeyler katarak eser çıkartıyor. Sonra da tasavvuf tan bihaber kişiler tasavvufu çok yanlış anlıyorlar. Muazzam bir kitap diyorum alın okuyun tasavvufla ilgili fikir edinin. Tasavvufun 7 mertebesini, Aziz Mahmud Hüdayû hazretlerinin hayatını, kendi nefsiyle olan destansı uğraşını, daha çok roman tadında nefsin dilinden dinliyoruz. İçimizde hep var olan sese kulak veriyor, onunla mücadele ediyor ve onu anladığımızda ise artık o sesin bizi yönetmesini değil; bizim o sesi yola getirmemiz anlatılıyor. İyi okumalar.