Kitapta genel anlamda müslümanların, fikir - dava şuuru olan şahsiyetli insanların, toplum olarak düştüğümüz hatalarını göz önüne sermekle yetinmeyip her biri için çıkış yolu, reçete ve yönergeler de veriliyor.
İki yüz yıldır düştüğümüz hatalar, ayrıştırma, maddi - manevi tefrikalar, doğu - batı ayrımından bahsederken bir bölümde dünyevi - uhrevî şahsiyetini örnek aldığım kıymetli bir hocam hakkında, yayınladığı videoyu - açıklamayı “sadece bir bölümüne bakarak” ve “anlamak istediği, konusuna uygun olan yerden tutarak” kendince yorumlaması, bu kadar tefrikaya ve gaflete karşı olan bir kalem sahibinin bunu yapması, “Aşka İllet Diyen Hoca” diye başlık atıp “ey hoca! Daha sen kulluğun özünün aşk olduğunu anlamadın. İlim deyip duruyorsun, oysa yaptığın elmanın özünü yemek değil, kabuğunu çiğnemek. • Ey hoca! Aşk sana zinâ, bize Mevlâ demektir, aşk sana illet, bize nimettir, aşk sana dert, bize şifâdır, aşk sana şehvet, bize rahmettir” diyerek hocaya cehâlet, gaflet yakıştırmaları yapması oldukça rahatsız etti. Halbuki yemek gibi doğal bir hâcetin bile illet derecesi varken aşkın da hastalığa götüren bir derecesi olduğunu anlamayacak bir insan olduğunu düşünmezdim.. Daha birçok cümle var ancak bu kadarı bile yeterli. Yine de şahsiyetçilik yapmamak için kitabı sonuna kadar okudum. Böyle bir tefrika olmasa, daha istifâdeli olabilirdi.