Kırmızı Piyano, II. Dünya Savaşı’nın henüz bittiği yıllarda geçiyor. Silahları etkisiz kılan, kaynağı bilinmeyen, ilk kez duyduğunuzda insanı dizleri üzerinde dermansız bırakıp kusturan, ona maruz kaldığınız süre uzadıkça etinizi kemiklerinizden ayırmaya kadar giden ve şeytani mi yoksa ilahi mi olduğu belirsiz bir ses söz konusu. Ordunun derdi bunun bir çeşit silah olduğunu düşünerek onu etkisiz kılmak. Ancak bu uğurda yola çıkan müzisyenlerin derdi bambaşka. Kitabı en çekici kılan kısım da tam olarak bu.
Malerman,okurunu yaşamımızın bir parçası olan beş duyumuz üzerinden vurmayı,çeşitli koşullandırmaların içine çekmeyi seviyor. Ama şöyle söyleyeyim ki bu kitaba ön yargınızla başlasanız bile sonradan fırtınasına kapılıyorsunuz. Çok fazla gerilim arayan bir insan değilimdir kitaplarda. Ama şöyle diyebilirim ki bu kitap kesinlikle size gerilim okuma isteği katıyor. Bu kitabı ve Jane Casey okuduktan sonra sevmeye başladım gerilim türünü. Hele ki bu romanı okuduktan sonra daha da gerilim okuma isteğim arttı. Yani lafı uzatmadan söylemeliyim ki eğer gerilim seviyorsanız,tutkunuysanız kesinlikle okumalısınız bu romanı.