Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Eşcinsel aşk, toplamı sıfır olan bir denklemdi; bir oğlanı elde etmenin erkeğe verdiği onur, elde edilmenin oğlana verdiği onursuzlukla dengeleniyordu adeta. Eğer oğlan kendini çok kolay teslim ederse, kadınsı ve hatta hayvani görünme riski almış oluyordu. Şayet çok fazla direnirse, dünyada yolunu bulmasında kendisine yardım edebilecek olgun erkeğin desteğinden mahrum kalabilirdi. Bir bakıma konumunu kaybetme riski pahasına, tutkusunu hayata geçiriyordu.
“Kendi başına bir aşk ilişkisi ne doğru ne de yanlıştır; doğru yaşandığında doğru, yanlış yaşandığında yanlıştır,” diyor Platon. İyi bir erkek sevgilinin duygularında “istikrarlı” olması ve oğlanın karakterini, bedenini sevdiği kadar sevmesi beklenirdi. Bu soylu amaç oğlanın bilgeliğe ulaşma isteğiyle buluşunca birliktelik “yüce” sayılıyordu. “[Ancak] o zaman bir erkek âşığın sevgilisini tatmin etmesi doğrudur.”
Reklam
İnsanların kendileriyle aynı yalnızlığı çeken başkalarıyla birleştiklerinde hissettikleri rahatlığa aşk diyordu Platon.
Kıl alma kadın işiydi, dolayısıyla erkeğe kıl aldırmak onu kadınsılaştırmak demekti. Kadınların anal sekse razı olması kabul edilebilir bir şeydi ama aynı şey özgür doğmuş erkekler için alçaltıcıydı. Bu cezalar zina yapanın ismini lekelemekle kalmıyor, aynı zamanda mağdur kocaya meseleyi halletmek için temsili bir cinsel saldırıyla misillemede bulunma zevkini tattırıyordu.
“Siyasetle ilgilenmeyen bir insan özel işlerini önemsiyordur, demiyoruz. Onun hiç işi yoktur, diyoruz.”
Atina’da saygın bir kadın, Sophokles’in “ekilecek toprak” dediği, salt sperm alıcısı olarak görülüyordu. Gebe kalmada asıl işi meninin yaptığına inanılıyordu; rahim sadece dölleniyordu.Aiskhylos, Eumenides adlı kitabında meseleyi açıkça şöyle ifade ediyordu: Anne denilen kişi yavrusunun ebeveyni değil, yeni döllenmiş ceninin bakıcısıdır sadece. erkek [üste çıkan] baba olur. Yunan kültüründe kadınların asıl işlevi fizikseldi. Bu nedenle onları eğitmek ve sosyal hayata karışmalarına izin vermek anlamsızdı. Bunun yerine, etrafı duvarlarla çevrili evlerin havasız iç odalarında, sadece köleler ve aile fertleriyle geçiyordu hayatları. Eşler kocalarının fahişelerle şenlenen “sempozyum” adındaki ziyafetlerine asla katılamadıkları gibi, günlük hayatta kocalarıyla fazla etkileşime de geçemezlerdi. Yaş ve yetişme açısından kocayla eşi arasındaki farklılıklara, erkeklerin evin dışında seks yapma olanakları eklenince, eşlerin birbirine yabancı kalmaları kaçınılmaz oluyordu. Bunu bilen ilk Atinalı yasa koyuculardan Solon, erkeklerden eşleriyle ayda üç kez ilişkiye girmelerini istiyordu. Böylece kocaların eşleriyle seks yapması yasal bir görev haline geliyordu.
Reklam
Ne seks kölesinin ne de evli kadının şansı vardı. Tanrı Hermes heykelleri, Atina’daki her cadde başında kalkık penisiyle kadının güçsüzlüğüne işaret ediyordu. Köle, herhangi bir kuruntu üzerine satılır ya da işkence görürken, sahibi Philoneos’tan vefa bekleyemeyeceği gibi, Philoneos’un arkadaşının karısı da kocasından sadakat bekleme hakkına sahip değildi. Fahişeler, “Beni takip et” mesajı veren çivili lastik sandaletleriyle şehrin sokaklarına damgalarını vurmuşlardı. Ve erkekleri onların peşine takılıp doğrudan şehrin zevkhanelerine gitmekten hiçbir şey alıkoyamazdı. Dolayısıyla Philoneos bir kölesini geneleve satmaya karar verdiğinde ya da arkadaşı karısına duyduğu ilgiyi kaybetmeye başladığında, iki kadının erkeklerini ellerinde tutabilmek için başvuracakları fazla yol yoktu. Çaresizdiler.
Ortaçağa gelindiğinde “livata” (sodomi) sözcüğü yalnızca erkek erkeğe seksi değil, ayrıca listesi sürekli değişen başka yasak cinsel eylemleri de içeriyordu. Zaman zaman lezbiyen seks tanıma dahil ediliyordu ve elbette yasa koyucular lezbiyenliği de Sodom ve Gomora’nın varsayılan sapkınlığına bağlıyorlardı. Bu şehirlerin kadınları için “şehvetin anaları” denilir ve erkeklerle tatmin olamadıkları için diğer kadınlara yöneldikleri düşünülürdü. Livata her yerde farklı tanımlanırken, Tanrı’nın bu iki şehre yönelik gazabı, livata yaşayanların olası en acımasız yöntemlerle cezalandırılmasının ispatı olarak düşünülüyordu. 1407’de Venedik’i yöneten Onluk Konsey şöyle diyordu: “Tanrımızın livata günahından ne kadar tiksindiği herkesin malumudur, zira nihai hükmüyle onların [livatacıların] yaşadığı şehirleri ve içinde bulundukları halkları yıkıp harap etmiştir.”
Kiiiim buu
"Benim emirlerimize uyarsanız, yaşarsınız. Uymazsanız, sizi yurdunuzdan atar ve hepinizi öldürürüm.”
Yahudilik önce Hıristiyanlığı ve ardından İslamı doğurmasaydı, İbrani hukuku Batı tarihinde marjinal bir gelişme olarak kalacaktı. Babil ve eski Mısır yasaları gibi Tevrat da geç dönem akademisyenlerin başlıca ilgi alanı olacaktı. Doğrusu Tanrı gazabının verdiği korku ve utançla birlikte eski Yahudilerin ahlaki kısıtlamaları Batı’nın cinsel tutumları üzerinde diğer bütün fikirlerin toplamından daha fazla etkili olmuştur.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.