Uzun zamandır okuduğum en etkileyici metin. Kanımı donduran, afallatan, merak ettiren, heyecanlandıran, ruhumu daraltan bir hikaye. 2. Dünya Savaşı ve SSCB dönemini bir Macar köyünden, iki çocuğun gözünden anlatıyor ve aynı zamanda bir aile trajedisine ışık tutuyor.
Sayfalar ilerledikçe hayal, gerçek, rüya, kurgu, sanrı birbirine giriyor ve romanı bitirdiğinizde taşlar bir şekilde yerine oturmuş oluyor. Ve yazar bunu oldukça sade ve akıcı bir anlatımla yapıyor. Hatta öyle ki karşınıza hiç beklenmedik anda hiç beklenmedik bir cümle çıkıyor, kayaya çarpmış gibi oluyorsunuz. O basit cümle içeriğiyle eziyor sizi.
“…Annelerimiz diğer insanları, yalnızca onları kendi bünyelerine kattıkları zaman algılayabilirler. İnsanlar kendi kafalarında oluşturdukları bir tasarım vardır ve yalnızca bu tasarımı dikkate alırlar. Bu durumda elbette kendi içlerine de hapsolmuşlardır çünkü kendilerine ilişkin de bir tasarımları vardır ve bu tasarımın dışındaki hiçbir şeyi göremezler. Biz çocukken böyle büyüdük işte: annelerimizin bir tasarımı olarak. Elbette delirmemek için sürekli onlardan kaçmak zorundaydık.”
Cinsel tabuların hakim olduğu bir dönemde evlenen ve cinsellikle ilgili farklı anlamda sorunlar yaşayan bir çift. İki karakterin de geçmişlerine yolculuk yapıyoruz ve kimliklerinin şekillenme süreçlerine tanıklık ediyoruz.
Ian McEwan ın okuduğum ilk romanı. Sayfa sayısı az olsa da anlatım yoğunluğu sebebiyle yavaş akan, ama ilk sayfasından son cümlesine kadar kendine bağlayan bir kitap. Yazarın diğer kitaplarını okumak için heyecanlanmama yetti.
SahildeIan McEwan · Yapı Kredi Yayınları · 2020366 okunma