Karanlıkta ışığın parlıyor.
Nereden geliyor, bilmiyorum.
Çok yakındaymış gibi görünüyor, oysa o kadar uzak ki.
Bilmiyorum, adın ne.
Ne olursan ol;
Parla, parla küçük yıldız!
(Eski bir İrlanda çocuk şarkısından)
"Onlar, " Ne güzel bir çiçek" diyebilirler ama bu sadece mekanik zihinsel bir etiketlemedir. Onlar sessiz ve orada mevcut olmadıklarından tıpkı kendilerini tanımadıkları, kendi özlerini, kutsallıklarını hissetmedikleri gibi çiçeği de gerçekten görmezler, onun özünü, kutsallığını hissetmezler."
Evet gerçekten haklı. Bunu ben de ne zaman bıraksam elimden kayıyor bazı şeyler. Çünkü anda mevcudiyeti bırakırsa insan yerine korku girer ve korkusunu yaşamaya başlar.
“Biz, hepimiz sürekli değerli bir şeylerimizi kaybediyoruz; önemli fırsatları, olasılıkları, bir daha yerini asla dolduramayacağımız duyguları. Hayatta olmanın bir anlamı da bu işte. Fakat kafamızın içinde öyle şeyleri bellek haline getirebilmemiz için küçük bir oda var. Herhalde, kütüphanenin depo kısmı gibi. Dahası, bizler kendi yüreğimizin ne durumda olduğunu doğru şekilde takip edebilmek için, sürekli arama kartları yapmak zorundayız. O odayı temizlememiz, havalandırmamız, çiçeklerine su vermemiz de gerekiyor. Başka bir deyişle, sen sonsuza kadar kendi kütüphanende yaşayacaksın.”
"Dahası ikimiz de özgür kalamayız. Kocaman bir girdabın içine düşmüşüz. Bazen de zamanın dışında kalıyoruz. Bir yerlerde yıldırım düşmüş üzerimize. Sessiz, görünmeyen bir yıldırım."
"Bizim ego veya bilinç olarak adlandırdığımız şeyler buzdağları gibi kütlelerinin büyük kısmını karanlıkta gizliyorlar. Böylesi bir yabancılaşma bazı durumlarda içimizde derin karşıtlıklara ve karmaşaya da yol açabiliyor."
"Acımamasına imkân yok. İçim sızlıyor tabii. Ben de kansız, gözyaşı nedir bilmeyen bir sadist değilim. Fakat elimden bir şey gelmez. Burada acı olmak zorunda. Bu kesinleşmiş bir şey. Bak işte burada ne kadar çok kesinleşmiş şey var."
"Arada sırada yeşilliklerin arasından sıyrılıp o derin uçurumun üzerinde uçtu. Nakata oranın derinliğinden ya da karanlığından korkmuyordu. Neden korkması gerekecekti ki? Oranın dibindeki görünmeyen dünya, o ağır sessizlik ve koyu karanlık, eskiden beri en samimi dostuydu... Bütünlük oradaydı ama parçalar yoktu. Parçalar olmadığından bir şeylerin yerine başka bir şeyleri koymak da gerekmiyordu. Çıkarmaya ya da eklemeye de gerek yoktu. Zor düşünceleri bir kenara bırakıp kendini o bütünlüğün kollarına bırakması yeterliydi. İşte bu hal Nakata için her şeyden çok daha fazla önemliydi."
Tam olarak ifade edemiyorum ama onda özel bir şeyler vardı. Sanki o arka plandan görüntüsü bana bir şeyler anlatır gibiydi. Sözcüklere dökülemeyecek bir şeyler. Fakat bunun ne olduğunu ben anlayamıyordum. Anlayamadığım o kadar çok şey vardı ki..