Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şener Arpacı

Şener Arpacı
@senerarpaci
Sıkı Okur
Deus Vult! Antik Çağ, Orta Çağ, Rönesans ve Hristiyanlık/Kilise Tarihi
Antik YakınDoğu
MÖ IV. binyılın ortalarına doğru Mezopotamya'nın güneyinde "ilk kentleşme" olarak bilinen, büyük etki yaratacak bir olgu ortaya çıkar
Reklam
Antik YakınDoğu
Akkadca, MÖ II ve I. binyıllarda, Arapçanın ve İbranicenin uzak akrabaları olan Babil ve Assur dillerinin türeyeceği temel diyalekti teşkil eder. Ön Hanedanlar döneminin tamamı boyunca özellikle Orta ve Kuzey Babil'de Sami soyundan halkların var olduğu kanıtlanmıştır. Özellikle Babil'in güneyinde konuşulan Sümer dili MÖ III. binyıldan itibaren kaybolmaya başlayacak, ama Ortaçağ da Latincenin rolüne benzer şekilde Mezopotamya tarihinin tamamı boyunca kült ve kültür dili olarak varlığını sürdürecektir.
Sayfa 103Kitabı okudu
Antik YakınDoğu
Akkad kralı Sargon (MÖ 2335-2279), Mezopotamya'nın sınırlarını açıp doğuda İran yaylasının geniş bölgelerini, batıda da Suriye'yi kapsayan bir imparatorluk kurar; iki yüzyıl kadar süren bu dönemde daha önce eşi görülmemiş, eyaleti temel alan idari formüller geliştirilir, ama imparatorluk ani bir şekilde çöker ve şehir devletleri özerkliklerini ve inisiyatiflerini geri kazanırlar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Antik YakınDoğu
Ma'adi'de bulunan bakırın muhtemelen Wadi Arabah'taki madenlerden kaynaklandığı sonucuna varılmıştır. Arkeo-zoolojik buluntular arasında muhtemelen evcilleştirilmiş eşeklerin en eski örneği yer alır.
Antik YakınDoğu
İklimin yavaş da olsa giderek kuraklaşması, tarlalardan yüksek mahsul alınmasını sağlayacak kanalların kazılmasını gerektirir. MÖ IV. binyıl ortalarında bu sadece kısmi bir ihtiyaçtır, ama ileride tüm kralların başlıca endişe kaynaklarından biri haline gelecek ve kentleşmenin ardındaki en önemli dürtülerden birini teşkil edecektir.
Reklam
Antik YakınDoğu
Devlet, sosyo-politik oluşumların en karmaşık biçimidir. Merkezi bir sistemdir ve akrabalık bağları olmayan "kadrolu" kralları temel alır.
Antik YakınDoğu
V. binyıl sonlarında başlayıp IV. binyılda devletin oluşumuyla sonuçlanan uzun sürecin Mezopotamya'nın hemen her yerinde belgelendiğini söyleyebiliriz, ama aynı şey "şehir" için söz konusu değildir. Nitekim bölgede gerçek anlamda kentsel oluşumlar olmamasına rağmen devlet yapılarının ortaya çıktığı gözlemlenir. Örneğin Anadolu'da devlet son derece aşikar bir şekilde tezahür etmekteyse de, tamamıyla kentsel bağlamlara oturtulması zordur. * Gordon Childe'ın kendisinin de belirttiği gibi, şehir kavramını tanımlamak zordur. Şehri istatistiksel olarak yüksek sayıda insanın yaşadığı, uzamsal olarak geniş bir alan olarak tanımlamaya alışkınız. Aslında boyutların yanı sıra, bir yerin etrafındaki bölgeye göre üstlendiği işlev de önemlidir. Bir yerin "şehir" olarak nitelenebilmesi için bir yerleşimdeki münferit ekonomik faaliyetlerin yan yana bulunuş şeklini göz önüne almak yeterli olmayıp, faal nüfusun ortak eylemlerinin ürünlerini de değerlendirmek gerekir; bu eylemler, bireylerin veya toplumsal grubun rolü ve faaliyetleri doğrultusunda ayrı bir değer edinir. Dolayısıyla şehir karmaşık bir oluşumdur ve karmaşıklığı arkeoloji alanına da yansıyabilir.
Antik YakınDoğu
Bazı patojen faktörler, insanlarla hayvanlar arasındaki yakınlaşmadan dolayı ilk olarak tarımsal toplumlarda ortaya çıkmıştır. Çiçek, kızamık ve grip gibi hayvanlardan kaynaklanan virüslerin mutasyonu sonucu ortaya çıkan hastalıkların ilk kurbanları çiftçiler ve yetiştiriciler olur.
Antik YakınDoğu
Yakındoğu'da yiyecek üretmeyen avcı-toplayıcı topluluklardan, tarımla ve hayvancılıkla uğraşan, üretim ekonomisi temelli daha yerleşik toplumlara geçiş şeklindeki sosyo-ekonomik dönüşüm ilk olarak Neolitik Çağda yaşanır. Bu kapsamlı dönüşüm son buzul çağından sonra, MÖ 10.000 ila 8000 yılları arasında gerçekleşir. Tarımın başlangıcı ve yayılışı hiç şüphesiz tarihöncesi araştırmaları alanında son yıllarda ele alınan hem en ilginç, hem de en zorlu konulardan biridir.
Antik YakınDoğu
Aslında yiyecek üretimi, genelde bilinçsiz seçimler yoluyla tetiklenmiş bir süreçtir.
Reklam
19
Meloslular Atinalılann gücüne karşı koyabileceklerini sanmadıklarını, ama her şeye rağmen yenik düşmeyeceklerine güvenlerinin tam olduğunu söylerler, çünkü tanrılara olan inançlarından dolayı haksızlığın karşısındadırlar. Atina­lılar şöyle cevap verir: "Tanrılar mı? Biz de taleplerimizle veya eylemlerimizle insanların tanrılara olan inancına zıt düşecek hiçbir şey yapmıyoruz. İnsanlar da, tanrılar da doğalarının bastırılamaz dürtüsü gereği, güce sahip oldukları takdirde ondan yararlanırlar. Bu yasayı koyanlar biz değiliz, bu yasayı ilk uy­gulayanlar da biz değiliz, bizden önce de vardı. Biz onu miras aldık, o da son­suza kadar var olacak. Bizimle aynı güce sahip olsaydınız, siz de başkalarına aynen bizim gibi davranırdınız."
Antik YakınDoğu
Meloslular şöyle der: "Hakimiyet kurmanız çıkarımıza olsa bile, köle olmamız neden bizim çıkarınıza olsun?" Atinalılar şöyle cevap verir: "Bu savaşın korkunç sonuçlarına katlanmak yerine tebaamız olursunuz, biz de sizi yok etmediğimiz için kazançlı çıkarız." Meloslular şöyle bir soru sorar: "Peki bu işin dışında kalsak, tarafların hiçbiriyle ittifak halinde olmasak?" Atinalılar şöyle cevap verir: "Olmaz, çünkü düşmanlığınız bize dostluğunuz kadar zarar vermez. Dostluğunuz bizim zayıflığımızın bir göstergesi olur, nefretinizse gücümüzün kanıtıdır." Başka bir deyişle: Yaşamanıza izin vermektense size boyun eğdirmek bizim çıkarımıza, çünkü böylece herkes bizden korkacak.
Antik YakınDoğu
Daha ağırbaşlı konulara gelecek olursak Klasik Atina, bize demokratik ya­saların kontrolünde düzenli bir polis [şehir devleti) modeli olarak sunulur. Atina'ya en büyük övgüleri yağdıran Perikles'in söylevini okuyalım (bu söylev Thukydides tarafından Peloponnessos Savaşları'nda sunulmuştur, II: 37-40). Yüzyıllar boyu demokrasiye
Antik YakınDoğu
Yunan ve Roma gerçekten müzelerimizi dolduran tannçaları mı tanırdı sa­dece? Peki kadını gerçekten sadece ev kadını olarak mı görürdü kamuoyu? Sa­dece farklı olmayı, yani cariye olmayı kabul eden kadınlar mı erkeklerle felsefe tartışmasına dahil edilirdi? Yunan ve Latin kadın sevmezliği bazen gerçekten hakaret düzeyine ulaşırdı; Catullus ve Martialis bize mide bulandıncı kadın portreleri sunar, Juvenalis'in de Satira VI eseri şiddetli bir kadın düşmanlılığı sergiler. Peki ya Horatius? Epodos XII şöyledir: "Ne istiyorsun, korkunç canavarlara yakışan kadın? Neden artık güçlü kuvvetli bir genç olmayan, burun delikleri tıkalı olmayan bana hediyeler ve aşk mektuplan gönderirsin?"
341 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.