"Haritayı yere serip dört ucundan sabitlediğinizde çocuklar,kalbimin yüzölçümünün hemen hepsini kapsayan, acıya dik,hayal kırıklıklarına paralel uzanan o büyük yükseltileri göreceksiniz."
En son ne zaman ağlamıştım diye düşündüm, çıkartamadım.Bağırarak ağladım. Gözlerimden gözyaşı değil asit aktı sanki. Ruhumdaki pası sıradan gözyaşlarının temizlemesi zaten mümkün değildi.
Beş dakika gecikince kusura bakma dersin , birine kazara omuz geçirince dersin, üstüne yanlışlıkla çay dökülünce dersin. Fakat insanın kalbini dağlayinca denir mi ?
Dikiş tutmayan ilişkilere müptela olanlar bilirler,her giden kalın bir kireç tabakası bırakır kalpte. Gözyaşı öyle gözden aşağı akınca kireç yapmaz,gömleğin yeni ile siler,iki üç kere sümüklerini çekersin.O kolay olanı. Fakat gözden içe doğru akınca çok pis oluyor,çaydanlık gibi bembeyaz oluyor insanın içi...Sen daha çocukluğunun tozunu atamamışken,bir de kireç bağlıyorsun,ne fena. O tortudan İlla kurtulman lazım;yapamazsan tadı tuzu olmuyor gönlünde demlediğin yeni aşkların. Keder sökücü cümleler kurup içine bas geceden kalbini.'Geçti' diyebilirsin,'benim için güzel bir deneyimdi,ayrılıklar da bir tecrübe,dilerim mutlu olur' diyebilirsin. Bir Atilla İlhan alabilirsin araya; 'çünkü ayrılık da sevdaya dahil'...De bunları.Temizle kalbini. Yılmadan,bıçağın ucuyla falan, canını acıta acıta da olsa da uğraştığında ta içine çöreklenmiş o tortuyu kaldırabilirsin. Yoksa dediğim gibi aşk, kalpte demlenir; içini temizlemezsen içemezsin...
Kendi evime, göğüskafesi boş, kucağı dolu, annesiz bir anne olarak döndüm. Acıdan öleceğimi sanmıştım. Ölmedim. Zamanla ağlamamayı, sızlanmamayı, anne olmayı, annem gibi anne olmayı öğrendim.