Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Göçmenler Ne Hissediyor...
Ülkesinden, yakınlarından ve bir anlamda, bireyin tüm benliğini koruyanlardan ayrılması, bunları terk etmesi ve yeni bir toplum, yeni insan ilişkileri ve özellikle de, yeni bir dil ile karşılaşması, benlik bilincinin gücünün ileri ölçülerde zorlanmasına ve hatta kimi zaman benlik bilincinin yetmezliğe girmesine neden olabilmektedir. Bu durumda, benlik bilinci, zaman zaman ya da sürekli olarak, varlığının kesin sınırlarını koruyamamakta, kendisini bir yitirip bir bulma konumuna girebilmekte; oldukça sıkça, dağılma, çözülme korkulan ortaya çıkabilmektedir.
Özellikle politik göçmenlerde başlangıçta, insanın, kendisini terkedilmiş duyumsamasının getirdiği acılı tedirginlik, ayrıca kendisinin de ülkesini ve yakınlarını terketmiş olmasının koşulladığı suçluluk duygularına eklenebilmektedir. Böylesi -terketmiş ve terkedilmiş- olmanın getirdiği suçluluk duyguları, politik göçmenlerin sürekli olarak hesaplaşmak zorunda kaldıkları en temel ruhsal sorunlardan birini oluşturmaktadır.
Reklam
Demokritos ve Herakleitos
“Antikçağda “gülen melankolik” Demokritos’un tersine, Herakleitos “ağlayan melankolik” olarak tanımlanmıştır.” -Serol Teber, Melankoli, Okuyan Us Yayınları, syf: 118
Melankoli
“Antikçağ ozanları, “Olağanüstü insanların mutsuzlukları tanrıların kıskançlığından kaynaklanır” demişler.” -Serol Teber, Melankoli, Okuyan Us Yayınları, syf: 129
Dış dünya, insana başkaları gibi kitle insanı olmanın, onlar gibi tek boyutlu yaşamasının öğretildiği, içselleştirildiği yerlerdir. Burası büyük kent ya da küçük köy olabilir. Sonuç fark etmez. Buna karşın, iç-dünya bunun tersi bir arayıştır. İnsanın dış dünyaya karşı kendi özgün, bireysel yaşamöyküsünü oluşturabileceği, özelliklerini geliştirebileceği -hiç olmazsa düşleyebileceği- bir yerdir...
Modern yalnız insan, salt dine/bağnazlığa değil, pragmatik akla, kişiliği tekdüzeleştiren baskıcı norm sistemlerine de karşıdır.
Reklam
Müzik, ruhsal huzursuzlukları ortadan kaldırır, kötü ruhları, cinleri kovar. Ruhu yeniden dinginliğine kavuşturur.
Homeros destanları salt şiir-yazın ve tarih dünyasının değil, ruhbilim çalışmalarının da vazgeçilmez başyapıtlarıdır.
Melankoli, antikçağdan beri tıbbın ve ruhbilimlerinin ötesinde pek çok trajedinin, romanın, şiirin, sanat yapıtının konusu olmuştur. Bunlardan, Albrecht Dürer'in 1514 tarihinde yaptığı, Melencolia I adlı küçük gravürün düşün ve ruhbilim dünyasında özel, ayrı bir yeri vardır. Melankolinin gizini anlamaya ve anlatmaya Dürer'in bu alegorik gravürünün vazgeçilmez katkıları olabileceğini düşünüyorum...
Theophrast/Aristoteles'in yazdıkları "Problemata Physica"nın XXX. kitabının başındaki "Melankoli" bölümü, felsefe ve sanat tarihinde bir dönüm noktası oluşturmuştur. Melankolinin ve melankolik kişiliklerin olumlandığı bu "çağ açan" çalışmanın daha ilk cümlesinde, "Neden, ister felsefede ya da politikada ister şiir ya da sanatta olsun olağanüstü kişiliklerin hepsi melankoliktir?" diye yazılmış.
Reklam
Hiçlik'in sınırlarında, onurlu var olma ve yaşama olanakları aranır. İnsan burada kendi gerçeğini, korkularını, mutluluklarını, "anlamlı başarısızlıklarını", "doğrusu olmayan yanlışlıklarını" görmenin hazzını yaşayabilir. Buradaki korku, insanı hem özbenliğine daha çok yaklaştırır ve hem de evrenselleştirir. Mikro ve makrokozmoslar bütünleşebilir. Bireysel özbenliğe özgü -son kerte özsel duygular- evrensel genel geçerlilikler kazanabilirler...
Sophokles'in trajedilerindeki görkem insanı şaşırtır.
Sokrates, Alkibiades diyaloğunda, insanlara "kendini tanı" çağrısında bulunmuş. Sophokles, Kral Oidipus trajedisinde, bu çağrıya yanıt verircesine insanın kendisini tanımaya çalışmasının ne denli büyük acılara neden olabileceğini göstermiştir.
Sözün Özü
Ne kendimizi,ne de başkalarını kandırmaya gerek yok;bu toplumun ürünüyüz. Yıllar boyu bilimden uzak tutulmuş,onu sevimsiz,sıkıcı,pratik yaşamla ilgisiz görmeye şartlandırılmış halk kitlelerinin içinden geliyoruz. Kitap yasağının yadırganmadığı,bilgilenmenin zaman zaman cesaret işi sayıldığı bir ülkenin insanıyız.
Dostoyevski ~ Yeraltından Notlar
“Yaşamaya karşı duyduğum yadırgama hissi öylesine kuvvetlidir ki bazen gerçek ‘canlı hayat’a karşı adeta tiksinti duyuyoruz. Bize bunun hatırlatılmasından da hiç hoşlanmıyoruz. O hale geldik ki, gerçek ‘canlı hayat’ bize adeta bir iş, bir vazife gibi görünüyor; onu kitaplardan öğrenmeyi tercih ediyoruz.
Sayfa 247 - okuyanusKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.