Çocuk yaşta zorla evlendirilen ve daha kendisi çocukken bir de bebek sahibi olan Erfan, bir yandan sorguladığı hayattan bir yandan da savaşın bütün dehşetini yaşadığı topraklardan kaçmaya karar verir. Bomba ve silah seslerinin içine doğup büyüdüğü hayattan daha güzel bir hayatın varlığına hep inanmış ve bu umuda tutunarak çok uzun bir yolculuğa çıkmıştır. Bu yolculukta kaçırılma, tehdit, hapiste işkence, açlık susuzluk ve daha türlü türlü belalarla birlikte başına gelmeyen kalmaz. Ama umudu hiç bitmeyen Erfan ne yapar eder sınırı geçer ve sözde barışın ve adaletin hüküm sürdüğünü zannettiği topraklara adım atar. Hayatı burda bir süreliğine iyiye doğru gider, bir inşaatta çalışmaya başlayıp aç kalmayı göze alarak hamile karısına ve hasta çocuğuna para gönderir. Bu kadar zorlu bir yolculuğu atlatıp düzene girmeye başladığı anda hayatına bir kadın girer ve her şey tepetaklak olur. Bu coğrafyada onun gibiler sevilmediği, istenmediği ve hor görüldüğü için kaderine razı olup sessizce hapse düşer...
Ah be Erfan...
Onca yolu ölümün eşiğinde aş gel, aç kal, susuz kal, ölümlere şahit ol, dayak ye... bu kadar zorlu bir mücadele verdikten sonra bir kadın için buna değer miydi be Erfan...
Mekan ve ülke isimleri belirtilmemiş olmasına rağmen Erfan'ın nereden kaçıp nereye geldiğini anlamak zor değil... Göçmenlerin ve kaçakların hepsinin aynı olmadığını da anlamak zor değil. Amma ve lakin kurunun yanında yaş da yanıyor efenim... Erfan da onlardan sadece biri...