Bilinir ki koskaca bir gemi su üzerinde yol alırken ses çıkarmaz. Suyu rahatsız etmeden menziline ulaşır. Rahatsız etse su ona dalga olur ve gemiyi kendisinden faydalandırmaz. Bu hâlde gemi kendisine sunulan bu nimeti kullanırken şikâyet etme hakkına sahip değildir, zirâ menziline ulaşmak isteyen gemidir su değil. Su ona sadece hedefe ulaşması için bir aracı olmuştur. İşte bu yüzdendir geminin sessizliği. Suyun ahkâmına uyması gerekir.
İnsan da bir gemiye benzer. Ezelde yolculuğa çıkmıştır su üzerinde, ebede süren bir varıştır. Kimi insan yolu kendinden bilip suya âsi olursa sakin görünen su, dalga oluverir insana da yolculuktan nasibi menzile ulaşmadan bitiverir. Kimi de vardır ki haddini bilir, akleder ve suyun menzile ulaşmak gibi bir derdinin olmadığını aksine felâha ulaşmak için kendisinin suya ve nimetine ihtiyacının olduğunu bilir ve suyun üstünde sessizce, hiçbir insana değemeden-zirâ Allah derdi ile kalbi meşguldur görmez o insanları- ve usulce yolunu tamâm eder...
Vel hâsıl, kimdir ki Allah(c.c)'ın nimetini kendinden bilir, dünyada kendi ahkâmına göre yaşar, gazap ile hüsrâna uğrar. Kim ki yolu ve yolun sahibini tanır, ona sunulan nimetleri tanır ve şükreder, Allah'ın sayısız cennetleri olan ve dilediği 8 kapıdan gireceği menzile ulaşır vesselâm...
r.k.