içinde bir yerlerde bir şeyler kırılıp döküldü ve artık ölmüş olan o kadını düşündü, cisimsiz ve tutkulu bir şekilde, uzaktan gelen bir müziğin sesi gibi hatırladı onu.
sadece öldüğüm zaman bu mektup gelecek sana; seni başkalarının sevdiğinden daha çok seven birinden, asla tanımadığın birinden, her zaman çağırmanı bekleyen ama asla çağırmadığın birinden gelecek sana. belki, belki bu mektubu aldığında beni çağıracaksın ve ilk defa sana sadık olmayacağım, çünkü ölüm uykusunda seni duymayacağım. sana ne bir resim, ne de bir obje bırakacağım, tıpkı senin bana hiçbir şey bırakmadığın gibi, çünkü beni artık asla tanımayacaksın. yaşarken kaderim böyleydi, ölürken de böyle olacak.
seni suçlamıyorum. inan bana, suçlamıyorum. arada sırada kalemimin mürekkebine acı dolu bir sitem bulaşıyorsa, beni affet. beni affetmelisin; oğlum için, oğlumuz için, o titreşen mum alevlerinin altında ölü yatan oğlumuzun hatırı için.
sesini ilk duyduğum, seni ilk gördüğüm saati, o günü sanki dünmüş gibi hatırlıyorum. yaşadığımı hissettiğim o günü başka türlü nasıl hatırlayabilirdim? şu kısacık anda beni dinlemekten yorulup bıkma lütfen, çünkü ben seni bir ömür boyu sevmekten asla yorulmadım.
hayatta kalırsam bu mektubu yırtacağım ve herzamanki gibi sessiz kalacağım. mektubu elinde tutuyorsan, o zaman bil ki ölü bir kadın sana hayatını anlatıyor; ilk anından son anına kadar senin olan bir yaşam öyküsü bu. sözlerimden korkmana gerek yok. ölü bir kadın hiçbir şey istemez; ne aşk, ne şefkat, ne de teselli. senden istediğim tek şey, sana yazmaya zorlayan bu acıya bütünüyle inanman. sözlerime inan, çünkü senden başka bir şey istemiyorum. bir anne ölü bir çocuğunun yanında asla yalan konuşmaz.
seninle konuşmak istememin tek sebebi, belki de sana ilk defa her şeyi anlatmak için. her zaman senin olan ve asla hiç bilmediğin tüm hayatımı bilmeni istiyorum.