sen benim,
her kayboluşunun ardından içimde ki
hüzünlerde sobelediğim,
peşinden her gece yitik adreslere
postaladığım umutlarım,
her gece yastığımın altında unuttuğumu farkettirenim,,
İnsanın varlığı, ya da ruhu diyebiliriz, doğum öncesi, yaşam ve ölüm sonrası. Doğum öncesi bir yokluk ise ki yokluktur, ölümden sonrası olan yokluk neden kötü olsun.
Bu uygulamada fotoğrafa izin verilmemeliydi. Neden güzel yaptığınız bir şeyin devamını getiremiyorsunuz. İlla her şeyi bozacaksınız. Kitapların fotoğraflarla işi yoktur. Oldu olacak videolara da izin verin.
Ben giderken ençok seni götürdüm
Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları
Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı
Kutsal kitabımdı ziyan edilmiş sevgililer atlası
Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
Benim sevmeye engel evcil acılarım lazım
Şehre bir yağmur yağdı ben ağladım...
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim....
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
Bizi mutlu edenin amacın kendisi değil de ona varmaya çalışırken yürüdüğümüz yoldur.
Bu cümleyi hayatımda ilk kez 2013 yılında makro İktisat dersinde bi konu sunumunda kullanmıştım. Ve şimdi okuduğum bir kitapta karşıma çıktı. Kitap 2016 yılında basılmış.
Orta çağda aç bir köylüyü memnun etmek için bir parça ekmek yeterliydi. Peki sıkılmış, yüksek maaşlı, fazla kilolu bir mühendisin keyfini nasıl yerine getirebilirsiniz?!
Maddi değeri olmayan şeyleri severim. Sonbaharda sararmış yaprakların dökülüşünü, karda yürürken ezilen karın çıkardığı sesi, denizi, yol kenarındaki ezilmemeyi başarmış papatyayı. İkinci el kitap seven kadını.