Hoşça kal! Değerin çok yüksek, tutamam seni,
Biliyorum kendine ne paha biçtiğini;
Özgürlüğe kavuştun alıp değer belgeni,
İptal ettik sendeki hakkımın senedini
Nasıl tutarım seni, sağlamadan iznini,
Neyim var hak edecek senin zenginliğini,
Bu eşsiz armağana kim layık görür beni?
Bana verilmiş berat, donup buldu vereni.
Sen vermiştin kendini, bilmeden değerini
Ya da bana vermekle hata işlediğini,
Bir yanlış anlamanın sonucu hediyeni;
Ama, o yine buldu hatayı düzelteni
Sen benimdin: rüyanın görkemleriyle doldum.
Ben uykuda sultandım, uyanınca hiç oldum.
Din artık, ey rüzgar. Estiğinde yer, boş bir harabe; yıkılan güzel mabetlerinin küllerini bile savurdun; kuruyan feyizdar men menbalarının yerlerini bile kaldırdın; soğuyan, parçalanan yıldızlarının eczasını bile dağıttın. Issız nihayetsiz ve boş bir harabede uluma artık git! Git, belki başka yıkacağın mamureler, beyaz ve müzeyyen cepheleri altında günah saklayan mamureler vardır; git onlara bu kudretinle es; bakir ve güzel mermerleri arkasındaki hummaları, cinnetleri, levsleri savur, uçur, dağıt, yok et. Sonra temelleri bile kazınmış boş beyabanları üstünde mağrur ve semadanî gürle ve es!
Allah cezanı versin senin, Refik. Çünkü bu sizin ga-
rip aşkınız beni bile o kadar işgal etti ki kendi eski, kü-
çük, zararsız aşklarımı bile tatsız, yavan bulmaya başla-
dım. Benim zavallı dostum Refik.
Materyalistler, yaratıcıya ihtiyaç olmadığına inandıktan sonra ruhun bekası şöyle dursun, ruhun varlığına bile kanaat etmek istemeyerek ahiret ve oradaki edebî hayatı kale bile almazlar. Varlık varsa, yalnız bu varlık olduğunu hükmederler. Halbuki Schopenhauer'in madde felsefesine redde mahsus olan eserimizde beyan olunduğu üzere bu iradeyi dahi beğenmezler. Şu dünyanın bir elem ve ıstırap dünyası olduğuna hükümle, bu dünyada insanlığın ve medeniyetin kanunları ve gereklerinin hiçbirisine bağlı olmaksızın mümkün mertebe vakitlerine lakaytça bir surette hoş geçirmek isterler.
Felsefe dostu olanların hiçbirisinde övünme görülmemiştir. Bundan dolayı onlar böyle bir imtihana hiç hacet görmeksizin dahi övünmeyi şairlere bahşederler.
Zira şiirin hükmen mahiyeti eğer felsefe olacaksa şairlerimizin ilk olarak felsefeye vâkıf olduklarını ispat etmeleri lazım gelir ki, bu bilgiyi istisnasız hiçbirinde göremiyoruz.