Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
(Milli Nizam Partisi kurulurken bazı âlimlerin rey, görüş ve kanaatleri.) M. Zâhid Efendi'nin görüşleri: Kendisini, Fatih'teki evinde ziyaret etmiştik. Çevresinde münevver mevki ve isim sahibi profesörlerden, genel müdürlerden tutunuz da cemiyetin bütün kesimlerinden olgun bir topluluğun hürmet ve sevgisine mazhar olmuş bir kimse idi. Temel ahlâk nizamına dayalı, milli görüşümüz istikametinde aksiyona geçmek üzere bir siyasi parti kurmak fikrinde olduğumuzu anlattık ve tavsiyelerini rica ettik. Cevap olarak önce uzun tarihi malumat verdi. Ve netice olarak: -Sultan Abdülhamid Han'ın tahtan indirilmesinden sonra ülkenin yönetimi batı taklitçiliği yapan masonların eline geçmiştir. Bunlar bir azıntıktır. Milletimizi temsil edemezler, yönetimin milletimizin gerçek temsilcilerine geçmesi için kanunların müsaadesi içerisinde siyasi parti kurarak çalışmanız kaçınılmaz bir tarihi vazifedir. Bu teşebbüse katılın ve eğer arkadaşlarınız istiyorlarsa bu işin başına geçin. Çalışmaya başlayın. Şimdiye kadar geç bile kalınmıştır."
Sayfa 173Kitabı okudu
Hoca Konya'lı değil. Babası Adana'nın. Kozan İlçesi'nden, meşhur Kozanoğlu Sülâlesi'nden. Annesi Sinoplu. Konya'da Hoca'nın aşireti veya toplu oyu da yok. Veya böyle sabit oy sahipleriyle angajmanı da yok. Orada valilik, memurlukta yapmamış. Bütün bu şartlara rağmen Konya'dan aday olabiliyor. Ülkemizde cari, normal, klasik siyasi mantık kaidelerine vurulduğu takdirde bu adaylık nafile bir uğraştan ileri geçmemesi gereken, fantezi bir havesten ibaret sayılabilir. Fakat maşallah Hoca işe öyle bir azimle girişti ki, "Ya o beni, ya ben onu" diyerek seçim kampanyasına başladı. Fevkalade bir organizasyon ve aksiyon. AP'yi ve CHP'yi aşan bir hamle. Onun için bu gün zayıf teşkilatların mazeretlerini biz makul görmeye çalışıyoruz da Hoca mazur görmüyor. Çünkü defterinde böyle bir fasıl yok. "Olmaz, kabul etmem, çalışacaksınız, çalışırsanız mutlaka başarırsınız. Önce başaracağınıza siz inanmalısınız. Bir kişi bir il demektir."
Sayfa 170Kitabı okudu
Reklam
25 senelik siyasi tecrübesi olan, Azizoğlu'nun, arkadaşımız hakkında bu intibâyı edinmiş olması beni sevindirdi. Bu muhavereyi duyan YTP'nin Ağrı Milletvekili Kasım Küfrevi Bey de Necmettin (Erbakan) Bey'le tanışmak istedi. Küfrevi Bey, Câmiül Ezher'de okumuş, İslâm Hukuku, Mezhepler Tarihi, İslâm Tasavvufu ve diğer İslâmî ilimler üzerinde ülkemizde eşine ender rastlanabilecek bir otorite idi. Hatta onun okutup icazet vereceği kimseler İslam ülkelerinde hakimlik makamına tayin hakkına sahipti. Kasım Bey de Necmettin Bey'le görüşmesinden, aynı intiba ile ayrıldı. Hoca bizi arabayla Meclis'e bıraktı. Meclis'in merdivenlerinden çıkarken Küfrevi kolumdan tuttu ve kulağıma eğilerek, -Arif Bey şu anda aklıma ne geldi biliyor musun? Ah keşke diyorum bu genç profesör arkadaşın siyasete atılsa, bir parti kursa, bizler de onun yanında davamıza halis niyetle hizmet etmek imkanına kavuşsak. Küfrevi'nin bu teşhisi de bizim Hoca'nın liderliği hususundaki görüşlerimizde isabet ettiğimizi teyid ediyordu.
Sayfa 165Kitabı okudu
Prof Dr. Necmettin Erbakan Bey'le İlk Karşılaşmamız İşlerin tam bu safhasında Mobil Şirketinde müdür olan kıymetli arkadaşımız Turan Güngen Bey'in, Ankara'da İzmir Caddesi'ndeki bürosunda bir öğle vakti Necmettin Erbakan Bey'le karşılaştık, tanıştık. Daha evvel gıyaben tanıyordum. Daha çok AP Tekirdağ Milletvekili
Sayfa 161Kitabı okudu
(Parti kurma durumu çok aksayınca) Birgün Osman Yüksel Serdengeçti artık patladı. -Get hey bre Hoca, Sen parti değil turşu bile kuramazsın. İlim adamısın evet ama, aksiyon adamı değilsin. Bu işin olacağı yok başımızın çaresine bakalım deyiverdi. Zaten kendisini MHP'liler yakın takibe almışlar, komandolar her hafta zorla götürüp partiye kaydetmek için ısrar ediyorlardı. Bu temaslardan birinde Türkeş kendisine, "Osman Bey artık partimize girmenin zamanı geldi. Seni kaydedelim" demiş, o da cevap vermiş: -Albayım ben askerliğimi yaptım.
Sayfa 160Kitabı okudu
Osman'ın Demirel ile arasının iyi olduğu devrelerde, Demirel'e bir istekte bulunmaya gidiyor. Rahmetli Tarım Bakanı Bahri Dağdaş Demirel'le tartışma halinde, "Bizim Konya'ya bir gübre fabrikası kurmak için döviz ayrılmalı" diye ısrar ediyor. Münakaşayı kısa kesmek için Osman araya giriyor: -Ben sizin derdinize çare bulacağım dinleyin, hiç döviz harcamaya gerek yoktur. Bizim S...yı o mintikaya gönderin, bir hafta dolaşsın, böl genin bütün gübre ihtiyacı karşılanır. Dövize falan hacet kalmaz. Bu kişi lüzumundan fazla şişman bir AP'li imiş.
Sayfa 143Kitabı okudu
Reklam
Yıl 952, Demokrat Parti iktidarda, Celal Bayar Cumhurbaşkanı bizler de Milli Türk Talebe Federasyonu yöneticileriyiz. Bu sıralarda Hüseyin Üzmez, Malatya'da, Ahmet Emin Yalman'a silah sıkmıştı. Hüseyin Üzmez milliyetçiler derneği mensubu olduğu ve bu derneğe zamanın Maarif Bakanı Tevfik İleri Bey para yardımında bulunduğu için, kurşun atma olayından Tevfik İleri Bey'in de sorumlu olduğunu, Cumhurbaşkani'na anlatmak ve şikâyette bulunmak için köşke gittik. Fikirlerimizi açıkladık, Milliyetçiler Demeği'nin gerici olduğunu, bu demek mensuplarının para desteği yapılarak şımartıldığını ve bunun neticesi olarak ta bu olayın ortaya çıktığını belirttik. Bayar, bakanı çağırttı, azarlar gibi çıkıştı. Ve sonra biz gençlere dö nerek ciddi bir şekilde sordu: -Söyleyin bakalım, laikliğin esas hedefi nedir? -Efendim, din işleriyle devlet işlerinin ayrı olması, -Evet ama bu cevap kafi değil, -Efendim kimsenin dini baskılara tabi tutulmaması, -Bu da yeterli değil. Gençler olarak biz Bayar'a sorduk: -Efendim siz lütfen bizi aydınlatır mısınız? -Gençler bakın dinleyin, lâikliğin esas hedefi dini toplumumuza tamamen unutturmaktır. Biz Lozan'da Batı'lılara bu konuda söz verdik. Benden önceki devlet başkanlarımız bu sözün takipçisi oldukları gibi benden sonrakiler de takipçisi olacaklardır. Siz ilerici gençler olarak bunu böyle bilip böyle uygulayasınız.
Sayfa 133Kitabı okudu
Ben, siyasi hayata, manevi gelişme veya kalkınma hareketi yapabilmek, yaptırabilmek için atılmıştım. Milletimizin fıtratında esasen mevcut üstün ahlak ve karakterin, eğitim reformlarıyle, fiile çıkartılması cemiyetimize huzur ve sükûn getirmesi, hukuk nizamiyle bütünleşecek bir ahlak nizamına kavuşmamız. İşte asırlardan beri ihmal ettiğimiz, ihtiyacını duyduğumuz çözümsüz kalmış meselelerimizden birisi ve hatta en başlıcası.
Sayfa 130Kitabı okudu
Osman (Serdengeçti) çekmiş İstanbul'a gitmişti. Geldiğinde Demirel kendisini sorguya çekmiş: -Yahu Osman Bey yaptığını beğeniyor musun? Biz adeta savaş veriyoruz, sen kalkıp hiçbir ciddi mazeret olmadan İstanbul'a gidiyorsun. Niçin gittin? -Bizim hanımın ablası ağır hastaydı da onu götürdüm. -Rica ederim bu da mazeret mi, korsun hanımı uçağa, korsun trene, otobüse gider, senin gitmen şart mı? -Yo işte bu mümkün değil, o dediğin tür, gidip gelme sizin hanımlara mahsus, onların bizimkine nazaran açık yerleri kapalı yerinden fazla. Bizimki ise mübarek "Sakal-ı Şerif" gibi, yedi bohçanın içinde gizlidir. Ben onu alıp bir yerden bir yere götürmezsem imkanı yok kendisi gidemez.
Sayfa 126Kitabı okudu
Osman'ı (Serdengeçti) tebrik için akrabaları geliyor, "Aman Osman, milletvekilinin halısı böyle olmaz bunu yenile. Aman Osman milletvekilinin mobilyası böyle olmaz bunu yenile. Aman Osman, milletvekilinin buzdolabı, perdesi böyle olmaz bunları yenile" diye diye hepsini yeniletiyorlar. Bu yeni dekor içerisinde son ziyaretlerinde bu sefer Osman söz alıyor: -Tamam her dediğinizi yaptım evin herşeyini yeniledim. Niye şimdi milletvekilinin karısı böyle olmaz onu da yenile demiyorsunuz? Sizi gidi hainler sizi, bana bunca masraf ettirdiniz, sıra hanıma gelince akrabanızı kayırarak susuyorsunuz. Ben de onu yenileyeceğim.
Sayfa 124Kitabı okudu
Reklam
Meclisin döner kapısına geliyoruz, kapıda bir birikim var. Osman aklına bir espri gelirse öldürseler yine söylemeden edemez. Yüksek davudi sesiyle konuşuyor: -Yahu bu ne hal, daha Meclis'e girerken dönekliğe alışıyorsunuz buranın doğru dürüst alaturka bir kapısı yok mu? Ben oradan geçeceğim. Herkes bu umulmadık itham karşısında şaşınıyor, kimse seslenemiyor. Sonra makale yazmaya devam ettiği, gazetenin köşesinde yazdı. Milletvekillerini dönem başında tartmalı, mal bildirim dosyasına kaydetmeli. Haksız mal iktisap edenlerden hesap sorulduğu gibi, tembellik yapıp çalışmadığı için kilo alanlardan, ense ve göbek yapanlardan da hesap sorulmalı, böyleleri bir daha aday yapılmamalı.
Sayfa 122Kitabı okudu
Arkadaşları topladım. Aklıma İmâm-i Azam Hazretleri'nin başından geçen olay geldi anlattım: İmâm-ı Azam Hazretleri talebelerine ders okuturken, bir mektup alıyor, okuyor gülümsüyor Allâh'a hamd ederek dosyasına koyuyor. Ertesi gün bir mektup daha geliyor onu da okuyor, gülümsüyor, şükrederek dosyasına atıyor. Bir talebe dayanamayarak soruyor: -Efendi Hazretleri kusura bakmayın ama, her mektubu alınca siz böyle mi yaparsınız? Mahzuru yok ise mektuplarda neler yazıldığını açıklayarak bizi meraktan kurtarır mısınız? İmâmi Azam Hazretleri açıklıyor: -Evlatlarım, birinci mektup Kızıldeniz'de ticaret eşyamızı getiren vekilharcımdan geliyordu. Korsanlar bir gemi dolusu eşyamızı yağmalamışlar büyük zarara girmişiz, bunu bildiriyordu. Kalbimi yokladım, orada Allah'ın muhabbetinden başka şeye yer yoktu. Zerre kadar üzülmediğimi görünce, beni bu kemale eriştirdiği için Allah'a şükrederek mektubu sakladım. İkinci mektup ise yine vekilimden gelmişti. Korsanların yakalandığını bütün malların eksiksiz geri alındığını müjdeliyordu. Bu iyi haber üzerine yine kalbimi yokladım, orada Allah'ın muhabbetinden başka sevince de yer olmadığını gördüm. Bu hale de şükrettim. Tabii biz bu büyük zevatin ayağının tozu bile olamayız. Olamayız ama onlardan örnek alarak, gücümüzün yettiği kadar, başımıza gelen olaylardan dolayı sarsılmamaya gayret etmekte her birimizin kaçınılmaz vazifesidir.
Sayfa 118Kitabı okudu
Üçüncü Partilerin Hakkı Devamlı Olarak Çiğneniyor Üçüncü partiler diyorsam bundan maksadım, iktidar ve ana muhalefet partilerinin dışında kalan bütün partileri kastetmektir. Bu türlü partiler, ya radyo ve televizyonlardan mahrum bırakılarak ya basında gizlenerek, ketmedilerek ya da incir çekirdeğini doldurmayacak sebeblerte kapattırılarak ya da
Sayfa 114Kitabı okudu
Malatya'da lise talebesi iken her yaz asker elbisesi giyerek bir ay şehir dışında bir bahçede kampa giderdik. Bu kamplardan birinde iki arkadaş kavgaya tutuştu. Elazizli Bülent'le isimini bilmediğim bir Malatyalı. Ne kadar zorlandık ise yerde birbirini boğan, boğuşan kavgacıları ayıramadık. Bizden büyük idiler gücümüz yetmedi. Kabadayı diye bir sempatik arkadaş vardı, geldi. "Aman kenara çekilin yahu, yazık bunlar birbirini mahvedecek, açılın" dedi. Açıldık. Geldi bir dipçik onun başına, bir dipçik bunun başına vurdu, ikisi de komaya girdiği için kavga bitti. Bâzı askeri müdahaleler işte böyle oluyor.
Serdengeçti'den Bir Fıkra Osman radyodan yaptığı bir seçim konuşmasına "Allah, millet, vatan yolundayız diye başlamış", diye ağır ceza mahkemesine verilmişti. Reis Osman Bey savcılığın iddianamesini dinledi. "Savunman nedir?" deyince, Osman: Efendim bu iddia yersizdir, Allah kelimesi ve mefhumu, Türkçemizin vazgeçilmez, temel unsurlarından biri haline gelmiştir, kullanılması çok tabiidir. Nitekim, Allah'a ısmarladık deriz, Allah ömürler versin, İnşallah, Maşallah, Allah izin verirse gelirim, Allah cezasını versin, Allah'ını seversen doğru söyle." diyerek çeşitli misaller yerdikten sonra, bu kadar tabii olan bir durumun savcılık tarafından suç sayılması karşısında son sözün nedir derseniz şudur: -ALLAH ALLÂH!
76 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.