Doğru bildiklerinin sorgulanmasını kabullenemeyen, verecekleri bir cevabı olmayan insanlar sorgulayana karşı en büyük kozlarını oynarlar her daim. Bu 2400 sene önce olsa bile…
Kitap, Sokrates’in insanları; dönemin benimsemiş olduğu dini, ahlaki, toplumsal kurallardan uzaklaştırdığı iddiasını içeren dava ile başlıyor. Daha sonra öne sürülen iddialar etrafında Sokrates’in diyaloglarına yer veriliyor. Konuştuğu kişiler önsözde de belirtildiği üzere rastgele seçilmiyor. Her konuda fikri göz önüne serilerek, yapılan suçlamaların yersizliği gösteriliyor. Sokrates’in kendi savunması da Hz. Mevlana’nın dediği üzere “Konuş ki seni göreyim.” tarzında. Nasıl bir bilge olduğunu gösteriyor her sözüyle.
Sokrates suçlamalar karşısında, ömrünce giydiği “bilgelik elbisesi”ni çıkarmıyor. Arkasında bıraktığı, günümüze kadar ulaşan fikir hazinesine verdiği önemi, ölümü sükûnetle karşılayışından görüyoruz. Sormayı sürdürenlerin karşılaşacağı problemler karşısında edinmesi gereken tavrı da gözler önüne sererek ölümünde bile ardından kalanlara büyük bilgiler bırakıyor.
Aslında hep birlikte olduğumuz kavramların sorgulanması ile her sohbete, her ortama bir sandalye çekerek katıldığınızı hissediyorsunuz. Kitabın son bölümü olan ruh hakkındaki sohbet tekrar tekrar okunmalık bir bölüm benim için.