Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hiç Bir Şey, Benimdir Deme!
Eski bir bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti. Elinde kağıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı. Ama kafasının başka yerde olduğu sanki anlaşılıyordu. Daha bir iki cümle söylemiş iken durdu, kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı. Derin bir nefes aldı ve: “Biliyor musunuz ne
Ders kitapları ve masanın üstünde kenarları kıvrılmış defterler yaz gelip de gözümün önünden gidince ben de rahat bir soluk alıyor, boş kalan yerlerine bir ağaca veya kumruya bakar gibi memnuniyetle bakıyordum.Uzun nisan, mayıs, haziran günlerinde Üsküdar’dan Beykoz’a kadar sahil çehre ve renk değiştirirken bütün bu müthiş emek bir bakış derinliği ile yapraklara, çiçeklere aksediyordu. Bazen Kandilli’de, Çengelköy’de, Kanlıca’da bir ağacın altında ya da vapur iskelesinin yanında hatta bizzat iskelede vapura daha saatler varken minik yolcu salonuna girmiş bekleyen yaşlı çehrelerde yüzün son alacağı asli hale yani iskelet haline çok yaklaşmış halinin ve donuk bakışların perdeli bursunu görmek, dizlere konmuş ellerin ince ama bazen şaşılacak kadar güçlü damarlı parmaklarından hala cılız ve takatsiz bir deveranla akan mavi kana bakınca bu solgun veda bedenleri ve vedalı bakışlarla erguvan rengi ve yeşilin tazesi havada bir telaşlı cıvıltı, dallardaki kimliği belirsiz hışırtı, sessizce kısa süreliğine yanaşan vapur içimde hayata karşı derin bir hayal kırıklığı çarptırıldı. Sanki kalbimin zarı soyulmuş, yanmada ve ağırlığı ile aşağı doğru sarkmadaydı.
Öyle miymiş?
Öyle miymiş?
Reklam
Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... "Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik... Devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk ikibuçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hakimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını Allah'ın, Kur'ân'ında
Defterimden birkaç yazı
Bazen insan yazmak istiyor. Artık yazmak, okumak, çizmek, oynamak her şey elektronik. O yüzden yazmayı, okumayı ve eskisi gibi oyun oynamayı özledim. Küçükken okulda hoca söyler biz yazardık, ellerimizde derman kalmazdı. Yazmak güzel bir eylem ama ders notu yazmaktan nefret ederdim ki hala daha sevdiğim söylenemez. Ben herkesin yazması gerektiğini düşünüyorum. Ellerimizin kalem tutmayı unutmaması gerekiyor. Halbuki yazmamız gereken çok şey var. Hiçbirimiz yazar değiliz belki ama hepimiz kendi hayatımızda başrole sahibiz. Şu an bile yazarken ellerimin ağrıdığını hissediyorum. O kadar unutmuşuz ki yazmayı, kalem tutmayı… En son ne zaman elinize bir kalem kağıt alıp duygu ve düşüncelerinizi yazdınız ? Bahse varım çoğumuzun ilk uçurtma uçurduğu zaman kadar olmuştur. Sahiden neden uçurtma uçurmuyoruz ? Ben en son 8 yaşında uçurdum. Bunun bir yaşı mı var ? Varsa eğer bunu kim belirledi ? Eğer böyle bir kural yoksa neden bunca zaman bir kez olsun uçurtma uçurmadık ? Bilmiyoruz… Hepimizin bir hayatı var. Dinimiz, kültürümüz, ailemiz, arkadaşlarımız, sorumluluklarımız var. Yaşıyor ve nefes alıyorken hepimizin yazacağı muhakkak çok şey vardır. Kiminin mutluluk dolu, kiminin hüzün dolu, kiminin hayallerle dolu…
Sahip olmak ya da Olmak
Mala, mülke, şöhrete, insana, bilgiye "sahip olmak" demek, onları ele geçirmek, kendine mål etmek. onlara egemen olmak ve dilediğince kullanmak anlamına gelir. Ama bu maddesel sahip oluşların sonu yoktur. İnsan hiç bir za- man yeterince şeye sahip olamayacaktır. Çünkü maddesel olan, elle tutulan aldatıcı ve geçicidir. Bu nedenle
Zamansız hatırladığım bir anı.
Sağlık meslek lisesindeyken Hami isminde bir meslek hocamız vardı. Öyle herkesi de çok sevmez, takılıp bir laf söylemezdi. Dümdüz dersini anlatırdı çoğu zaman. Ben sevmezdim hiç anlatış şeklini de. Örneğin birinci sayfadan bir bakmışsın bir anda on beşinci sayfaya geçmiş oluyordu ve sanki her sayfadan birer cümle alıntılayarak bir ünite
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.