Tek tipte, sorgulamayan, liderini (!) tanrısal güç sahibi sayacak, itaatkâr “yoldaş” üretme ideolojindeki Sovyet Rejimince insanların nasıl “mankurt” a dönüştürüldüğü, milli ve dini değerlerinden nasıl uzaklaştırıldığı Cengiz Aytmatov’un kaleminden büyük ustalıkla bizlere sunuluyor.
Aytmatov, Stalin dönemi mezalimini bizzat yaşayan biri olarak bir devlet adamı olan babasını genç yaşta dönemin ideolojisine karşı kaybetmiş ve şu satırları kaleme almıştır:
“Yirmi yıldan beri babamızdan haber alamıyoruz. Yaşıyor mu, öldü mü, ne zaman hapse atıldı, vatana karşı bir suçu sabit oldu mu, olmadı mı bilmiyoruz. Bu soruları sormamızın sebebi şudur: Biz uzun yıllardır babamız ile ilgili olayları üzüntüyle hatırlıyoruz. Benim bildiğim kadarıyla babam vatanı, milleti için çalışan biriydi. Biz gerçekleri bilmek istiyoruz. Bu durum sadece babamın hayatı için değil, bizim aile şerefimiz için de önemlidir. Ben evin en büyüğüyüm ve Kırgızistan’daki genç yazarlardan biriyim. Bütün şartlarım uymasına rağmen beni doktoraya kabul etmediler. Moskova’da mühendislik enstitüsünü bitiren erkek kardeşime de aynı muameleyi yaptılar. 1954 yılında liseyi bitiren kız kardeşim sınavlarında büyük başarılar göstermesine rağmen Moskova’daki hiçbir yüksekokul tarafından kabul edilmedi. Biz gerçekleri öğrenmek istiyoruz.”
Bütün bu yaşanmışlıkların yazarın eseri üzerindeki etkileri tartışmasız çok büyük. Okunması, okutulması gereken bir baş yapıt.