Ama aşk, bir cenin gibi bedenin karanlıklarında acıyla dönüp durmaktan kurtulduğu, nefes ve dudak aracılığıyla kendini zikir ve itiraf edebildiği zaman gerçek aşktı. Bu duygu çok ısrarcı olursa, bir an gelir ilmek ilmek dokunmuş tırtıl yuvasını deler, yükseklerden en derinlere doğru yuvarlanır ve ürkmüş yüreğe var gücüyle çarpardı.
Neden ilk sözcükle birlikte yarasına, varlığının zedelenmiş ve en hassas yerine, nabız gibi atan noktasına, özgürlüğünü yitirip varlığına yalnızca göz yumulan, kiralık, parayla tutulmuş biri olma korkusuna dokunmuştu?
Kendini tuhaf bir biçimde sakinlemiş hissediyordu: Bütün keskin, şiddetli ve hararetli duygular kötücüllüğünü ve hiddetini yitirmişti; sanki kalın halılar, kumaşlarla kaplı duvarlar ve renkli perdeler sokağın ışığını ve gürültüsünü gizlice içine çekiyordu...