Tüm bu telaş! Birazcık para için sonu gelmez çırpınışlar. Otobüslerin, bombaların, radyoların, telefon zillerinin bir türlü dinmeyen sesleri. Paramparça olmuş sinirler, kemiklerimizin içinde, iliğin olması gereken yerde boşluklar.
Ne olacağını bile bilmiyoruz, ama yaklaştığının farkındayız. Belki bir savaş, belki ekonomik bir durgunluk - kötü bir şeyler olacağı dışında hiçbir şey bilmiyoruz. Ne yöne gidersek gidelim, tepetaklak bir gidiş bu.
Kendimizi çeşitli şekillerde kapatırız. Kelimeler bu işe yarar. Kimbilir kaç kez aslında heyecandan dizlerimiz titrerken havadan sudan konuştuk? Kelimeler dünyayı uzaklaştırır. Bizi korurlar. Boş sohbetler sayesinde kimse içimizi göremez.
İnsanlar nasıl olduğumu sorunca "İyiyim, " diyorum. İyi değilsem ve ısrar ederlerse, "Yok, gerçekten, iyiyim," diyorum. Yüzümün sözlerimi yalanladığını görseler bile onlara iyi olduğumu söyledikten sonra beni sıkıştırmalarının anlamı kalmıyor. Sözcükler insanları dışlıyor.
Ama ne yazık ki, sadece benimle konuşabilmişti... Dünyanın en çaresiz çocuklarına en büyük hayalleri kurduran, umut denilen o doğal felaketten nefret ediyorum!
Savaş eğer sizi öldürmediyse, düşündürmeye başlıyor. O anlatılması imkansız budalaca karmaşadan sonra toplumu piramit gibi sonsuz ve sorgulanamaz bir şey olarak görmeye devam edemiyorsunuz. Tamamen içine edilmiş olduğunu biliyorsunuz.
Ama sonra tesadüfen bir görüntü, ses ya da koku, bilhassa da koku, sizi alıp götürür ve geçmişi size getirmeklede kalmaz, bizzat sizi o geçmişin içine götürür. İşte o an bana da böyle bir şey oldu.