Egemen sınıfların görmekten kaçındığı ve ötekileştirdikleri sadece yoksul insanlar değildi. Hayvanlar bu sömürü düzeninde sesi dahi olmayn ötekilerdi ve köleler kadar bile görünür değillerdi. Mağaraların duvarlarında bir metafor olarak bakışları üzerlerine çeken ve metafizik dünyaya taşıyan insan hayvanların insan zihnindeki algılar bir hayli değişikti. İnsan onları büyüterek çiziyor, önlerinde mitler anlatıyor ve hatta bazen sonlarına girerek başka dünyalara yolculuklar yapıyordu. Hayvanların en azından bir kısmı uygarlıkla birlikte insanla hareket etme kararı almış ve onunla birlikte evcilleşerek kültürlenmişti. Prehistorik mağaraların şamanlarını bedenlerinde misafir eden hayvanlar bu yeni uygarlık düzeninde insanlaşmaya başlamışlardı. Sümela Manastırı'nın ön cephesindeki fresklerde, , cennetten kovulan Adem ve Havva karabasana koştukları öküzle çift sürerken resmedilmiştir. Cennetten kovulan, tarımsal uygarlığa geçmenin bir sonucu olarak, hayvan bedenini de sömürmeye, kendi işlerini onlara yaptırmaya başlamıştı. Öküz tarlayla birlikte tarımın bir parçası haline getirilerek en ağır işlerin yüklendiği hayvana dönüşmüştü. İlerleyen zaman içinde evcilleşme koşullarından çok uzak olmakla birlikte büyük ve küçükbaş hayvanlar, insani kültürün dilinde ete dönüştürülerek yok edilmiş, şiddetin nesnesi haline getirilmişti.