"Devlet diye gerçek bir şey yok ki abi. En tepede kendini devlet sanarak kararlar alan, insanların yaşamasına ya da ölmesine karar veren çobanlar var."
İstanbul İstanbul’du işte. Zalim, tehlikeli, ama bir o kadar da güzel. Profesörün söylediği gibi: “O hep sana ihanet eder ama sen yine de onu sevmeye devam edersin.” Yahya Kemal bir şiirinde “İstanbul’u sevmezse gönül, aşkı ne anlar?” diyordu..
Aramızdaki temel fark ne biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!
"Peki, sen ne görüyorsun bakalım?"
İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan.
"Bu dünya da sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık, kiminin ki aydınlıktır. Gece ile gündüz gibi! Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama! Kendini koru kızım, insanlara karşı kendini koru."
Düşüncelerimi hayatın gerçekliği mi belirliyordu, benim ruh halim mi? Ama zaten bu ikisi birbiriyle ilişkili değil miydi? O zaman, düşünce mi önce geliyor, algılama mı? Yoksa, düşünmek ve algılamak arasında baska bir bağlantı mı vardı? Öncelik sonralık meselesini aşan bir bağlantı.”
Vıcık-vıcık yüzeysellik yayan şu "kişisel gelişim" kitaplarının bağırıp durduğu "İstersen yaparsın!" sözü tam bir kandırmacaydı. İnsan ancak yapabileceğini isterdi.
"Atticus,Jem'in bir şeyleri unutmaya çalıştığını söyledi ama tek yaptığı iş unutmak istediği şeyleri bir süreliğine rafa kaldırmakmış. Üzerinden yeterince zaman geçince bunları yeniden düşünebilecek, çözümleyebilecekmiş. Bunları düşünecek vakti olduğunda Jem yeniden kendisi olacakmış."
Ben herkesi sevmek için elimden geleni yapıyorum... bazen açıklamakta zorlanıyorum; bak yavrum, birinin kötü olduğunu düşündüğü bir şeyle seni nitelendirmesi hiçbir zaman hakaret değildir. O kişinin ne kadar zavallı olduğunu gösterir sana, seni incitmez.