ben ben olamazsam seni seven nasıl olurum ? hiç diyememiş.
kadın, öfkesini dindirmek için ilgisini esirgemiş kağıttan kalemden.
kağıttan kalemden ilgisini esirgedikçe havuçların, patateslerin kral dünyasına düşmüş.
anılmaz olmuş adı.
gurbette olmak için ille de yabana çıkmak gerekmiyormuş. insan hiç hareket etmeden de yad oluveriyor. insan hep aynı yerde durduğu halde pek çok şeyin uzağına düşüveriyor.
kapısının eşiğinden öte yanı gurbet bilen anacığım. benim için gittikçe eşiğin içi de gurbetleşiyor. sağım solum, dört bir yanım gurbet. dostum dediğim yüzler gurbet.
yük haline gelmiş bir hayat kimin adına çekilir ?
yaşamak sadece yorgunluğun adı olduğunda ümidi kim sunar gözbebeklerine ?
ortalık bunca kalabalıkken içimi kör karanlık sükûtlarda ıssızlaştıran nedir?
bir sürü hayatın içinde kendi hayatımı kaybediyorum.
başkalarının yalanları neden benim içimi yakıyor?
onlar yalanlarından sırça köşkler kurmuşken..
ama ben onlarla aynı sofrada..
ah insanlar.. cümleten.. ne kadar tenekeden yüreklerimiz..
oysa uzun ihsan efendi, dünya'nın şahidi olmanın gerçek bir ibadet olduğunu sık sık söylerdi. her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı. kuran'ın kendisi peygamberin dünyayı nasıl okuduğuna dair bir örnekti ve onun ardında giden herkes, dünyayı onun gibi okuyup şehadetlerini yazmalı ve bunları başkalarına aktarmalıydı. dünyaya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi. yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu dünya'nın şahidi olmaktı.