Yabancılığın tarifi mi değişti, sıra bana geldiğinde bütün kavramlar yer mi değiştirdi bilmiyorum ama bildiğim, her yerde yabancı olduğumdur…
Gariptir yabancı; bir başınadır, yalnızdır, yer bilmez, yurt bilmez, yol bilmez, iz bilmez.
Ne kalacak yeri olur, ne göçecek yeri.
Belki parasızdır, belki açtır, belki biilaçtır…
Dostu olmaz, yoldaşa rastlamaz, derdini diyeceği bulunmaz.
Kimseyi tanımaz; huyunu bilmez, suyunu bilmez, tepkisiniz kestiremez.
Bazen kendi kendime soruyorum (ya da sormuyorum ama sorar gibi yapıyorum, çünkü kendime bile yabancıyım); Geldiğim yerde kalmak zorunda mıydım, geldim diye suçlu mu oldum, gitsem masum mu olacağım, bir tek ben mi yabancıyım, bir tek ben mi yer değiştirdim?
Belki de gurbet benle var olmuştur, ondan öncesi hikâyedir.
Sılada gurbeti yaşardım ama gurbette sılayı yaşayamıyorum; hem orada yabancı hem de burada yabancıyım.
Milyonlarca insan içinde bir tek ben yabancıyım, yüzüme bakan, elimi tutan, saçımı okşayan, sırtımı sıvazlayanlara bile yabancıyım. Yabanda kalmışım, bir kenara atılmışım, önemsenmemişim, unutulmuşum, öylece bırakılmışım, hiçbir işe yaramamışım gibi hissediyorum.
Bir yere ait değilim gibi, ne buraya, ne oraya, ne şuraya ne de başka yere…
Oralı değildim, buralı da değilim, belki hiç şuralı da olmayacağım ve asla “bizden” diyene rastlamayacağım.
Naif Karabatak