Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Türkiye'de ilk defa latin harfleriyle türkçe yazı yazan Üçüncü Selim'in kız kardeşi Hatice Sultandır. Bu münevver kadın, bir ara maiyetinde çalışmış olan ressam ve mimar Melling'e emir ve ricalarını bu suretle bildirirdi. Melling türkçeyi azıcık anlar ve konuşur, fakat arap harflerini bilmezdi.
Van gölünde yüzen ilk Türk gemisi onaltıncı asırda Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Büyük sanatkâr o zaman yeniçeri ocağında dülgerlikteki hünerleri ile tanınmış basit bir neferdi.
Reklam
Üçüncü Muradın muhtelif kadınlardan, oğlan ve kız 102 çocuğu olmuştu. Ölümünde bunlardan yirmi erkek evladı hayatta idi... En büyük Şehzade Mehmed, padişah oldu ve padişah olur olmaz, öbür on dokuz kardeşini idam ettirdi.
Türk ve Müslüman dostu zındık yıldız
Fatih Sultan Mehmet cülûs ettiği zaman bir kuyruklu yıldız görünmüştü; papa o zaman yıldızı Türk ve Müslüman dostu zındık yıldız olarak aforoz etmişti. Bu kuyruklu yıldızın, sonra Halley kuyruklu yıldızı olduğu öğrenildi. Balkan Harbinde Bulgarlar Çatalca ya kadar ilerlerken Halley kuyruklu yıldızı yine görünmüştü. O zaman kilise adamları: Türklerin uğur yıldızı göründü, Bulgarlar gene mağlûp olacaklar!. demişti; ve hâdiseler de böyle oldu. Çatalca muharebesini kazandık, Balkanlı müttefikler arasına nifak girdi, Edirne'yi Bulgarlardan geri aldık.
Bütün Osmanlı mülküne dert oldun Kösem Sultan
Onyedinci asırda Osman Dede isminde bir meczup, Aksaray'da Yeniçeri kulluğunun önündeki tam elli yıl, yaz ve kış anadan doğma çıplak oturmuştu. Yerinden yalnız geceleri, zarurî ihtiyaçlarla kısa bir zaman için ayrılırdı Bir gün, tebdil gezen müstebid hükümdar Dördüncü Murada: Murat!.. Murat!.. Dul ananı bana nikahla verir misin? Diye lâf atmış, bu amansız padişahtan anası Kösem Sultanı istemişti. Herkes Osman Dedenin derhal idam olunacağını tahmin etmişti. Fakat Sultan Murat saraya döner dökmez bir kriz geçirdi; bu kendisinin ölümüne sebep olacak olan siroz krizi idi. Nitekim hemen yatağa yattı. Osman Dede bir müddet sonra, mahut kaldırım üstünde eceliyle öldü.
LOKMA LOKMA DOĞRANAN VEZİR
Ahmet Paşa şişman bir zattı. İdamından sonra cesedi ana doğması soyularak cellâtlar tarafından bir hammal beygirine çaprazvari atılmış ve götürülüp Atmeydanına bırakılmıştı. İhtilâlci yeniçerilerden birkaç hunhar, fırsatı ganimet bilip cahil halkın batıl itikatlarından istifade ederek; -İnsan yağı mafsal ağrı ve sızılarına devadır diye Ahmet Paşanın etlerini lokma lokma doğrayarak beşer onar akçeye satmışlardı. Büyük şehirde de, bu kadar korkunç, tüyler ürpertici devayı satın alarak kollarına, bacaklarına sürüp bağlıyabilecek o kadar çok katı yürekli insan çıkmıştı ki, Paşanın iri yapılı vücudü hemen bir iskelet halinde kalmıştı; ölümünden ve naaşının bu feci akıbetinden sonra kendisine "Bin parça Hezarpare" lakabı verilmişti.
Reklam
Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasındaki 1000 altın olayı
Yavuz Sultan Selim, babasının zamanında Trabzon valisi iken bir derviş kıyafetine girip İrana gider; kasdi o memleketin ahvalini gözüyle görmektir. Tebriz şehrinde misafir olduğu handa satranç oynayıp herkesi yenmeğe başlayınca satranç meraklısı Şah İsmaile haber verilir, o da dervişi huzuruna davet eder. Sultan Selim ilk oyunda hatır sayarak yenilir, fakat ikinci oyunda Şaha aman vermeyip mateder. Şah kızar ve elinin tersile dervişin çıplak göğsüne vurarak: - Bre derbeder Aşık! Hiç Şah olanlar mat edilir mi? Edebin yok imiş! der ve Şehzadeye 1000 altın ihsan eder. Derviş huzurdan çıkıp ata bineceği sırada o 1000 altını kesesiyle beraber kimseye göstermeden binek taşının altına saklar.Aradan yıllllar geçip de Yavuz Selim Padişah olduktan ve Şah İsmaili Çaldıranda mağlup ederek Tebriz şehrine girdikten s on ra Şah sarayına gider ve Sekbanbaşı Bal yemez Osman Ağaya: - Osman Ağa!.. Şu kapı eşiğinde Şahın ata bindiği taşın altında kendi elimle konmuş bin altın vardır, helâl maldır, sana hediye ettim! Der. Herkes hayretle bakışır. Osman Ağa taşı kaldırır.. Kesesi çürümüş, bin altın bir kor yığını halinde dururmuş. Balyamez Osman Ağa bu fıkrayı anlatırken hüngür hüngür ağlarmış.. - O zamana kadar bir hikâye sandığımız satranç kıssası meğer hakikat imiş.. dermiş
TELLÂK KILIĞI
Hamam tellâkları siyah peştemal sarmışlardı; müşterilere verilen beyaz ve kırmızı çubuklu peştemalları tellaklar asla kullanamazlar ve müşterilere de siyah peştemal verilmezlerdi; siyah peştemal hamamda tellâklık alâmeti farikası gibiydi. Onsekizinci asırda iki tellâkın işledikleri bir cinayetten dolayı misli görülmemiş idamlar tarihimizin garip vakalarındandır.
YEMEK ÇEŞİDİ YASAĞI
1821 Hicri 1237 yılında israfı önlemek maksadı ile garip bir, yasak konulmuşsa da gereği gibi tatbik edilememiştir. Devlet Kâhyası diye anılan Nişancı Hâlet Efendinin, İkinci Mahmudu avucunun içine alıp koca İmparatorluğu çiftliği gibi idare ettiği devirdir.Devlet erkân ve ricali arasında bir debdebe, tantana, ihtişam ve lüks merakı doludizgin alıp yürümüştü. Konakların, yalıların içi, binbir gece masallarım andıran bir zenginlikte idi, harem takımı ise âdeta yekdiğeri ile rekabet derecesinde bir israf ve sefahate dalmıştı. Hele ramazanlarda iftar sofraları, ziyafetleri, eski Roma İmparatorları'nın zamanını gölgede bırakacak bir hal alırdı. Bunun üzerine efendi, Padişaha, bir israf yasağı çıkartmış, ve işe yemekten başlamıştı; icab edenlere tebliğ etmeleri için Kaptan Paşaya, Yeniçeri Ağasına, Bostancıbaşıya, Topçubaşıya, Cebecibaşıya, Kumbaracıbaşıya ve Lâğımcıbaşıya bu yasak emrini göndermiştir.
Sermest-i müdam
Öyle sermestim ki idrak etmezsem dünya nedir Ben kimim, saki olan kimdir, mey-i sahba nedir... (Sermest: sarhoş,Saki: içkili toplantılarda içki sunan kimse,Mey: içki,Sahba: kırmızı şarap)
589 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.