En büyük sevinçlerimizden biriydi, etrafı paslanmış; içinde az miktarda salça kalmış siyah, kırmızı renklerdeki salça tenekelerinde soğan yetiştirmek.
Tenekenin altını çiviyle delerken öğrendik, dibe düşenin havaya ne çok ihtiyaç duyduğunu.
Çok su verirsek büyür sandığımız soğanımız fazla sudan küflenip çürüyünce anladık; seviyenin, ölçünün önemini ve o çürüyünce kaldı ilk heves kursağımızda.
Anne şefkatli hayaller kurmuştuk yeşerecek soğana fakat öften püften hayallerdi bunlar teknoloji ve tasarım dersi için. Uzaya danayanmış merdiven, geçmişi unutturan makine ve geleceği gösteren küre düşlemek varken.
Oysa biz sabrın zorluğunu, beklemenin sıkıntısını
ektiğimiz soğanı beklerken çekmiştik.
Hangi makine bunları öğretebilirdi?
Aramızda başarıyı da tadanlar da oldu elbet
Şanslı olup soğanı yeşertmeyi başarınca. Soğanı yeşermiş sonunda! Uzayı, geleceği, küreyi kim, ne yapsın?
Herkes soğan ekmezdi tabi farklı zevkleri olanlar da vardı aramızda. Kimisi fasulye ekerdi mesela kisimi buğday...
Çiçek ekenimiz pek olmuyordu daha o yaşta öğretmişlerdi çünkü ekmek davasının keyif davasından daha mühim olduğunu.
Öğrettiler de ne oldu?
Şimdi "Dante gibi ortasındayım ömrün" ve tek derdim salça tenekesinde ektiğim soğanımın yeşermesi. Yoksa bir heves daha kalır, bir heveslik yeri kalan kursağımda.