Hepimiz hayatımızın her anında, her alanında, her yaşında, her zaman Godot’yu beklemiyor muyuz? Peki gerçekten beklemeli miyiz? Godot gelir mi? Ya da geldi mi? Belki de hiç gelmez? Ama ya gelirse? Yok, yok kesin gelecek!? Mi? …
1948 yılında yazılan ve 1953 yılında Paris’te sahnelenen iki perdelik bir trajikomedi, “Godot’yu Beklerken.”
Metnin tamamını muazzam bir şekilde anlayıp sindirdim mi? Tabii ki hayır! Ama belki 5 yıl sonra tekrar okumak için ideal bir metin. Keşke oyunu olsa da gidip izlesem, eğer olursa ya da varsa hiç kaçırmamayı farz sayarım. Fikrimce Godot tanrı ya da edilen bir dua/bir istek yahut zaman… Her şeyi oturup sorgulatan muazzam bir felsefe… Pekii, sizin Godot’nuz ne?
“E: Dokunma bana! Bana bir şey sorma! Bir şey de söyleme! Yanımda kal!
V: Ben seni hiç terk ettim mi?
E: Gitmeme izin verdin.”