Bu hadisler de Rasûlullah'ın (s.a) rey ve ictihadla amel ettiğini göstermektedir.
Netice: Rasûlullah (s.a) yirmi üç yıllık peygamberlik hayatında sadece alıcı-verici bir cihaz gibi kalmamış, Kur'ân-ı Kerîm'i tefsir, tatbik, temas etmediği meselelerin hükümlerini teşri, anlaşmazlık sonucu hükmüne müracaat edenler arasında hüküm, İslâm devletini tesis ve idare... gibi bir kısmı ictihada dayalı tasarruflarda bulunmuştur. Ancak O'nun ictihadının,isabetsiz olduğu takdirde Allah Teâlâ tarafından tashih edilmek gibi bir imtiyazı vardır. Çünkü O, "insanlara iyi örnek olmak", 22 "neyi emretmişse tutulmak ve neyi yasaklamışsa terkedilmek"23 üzere gönderilmiş, ve kendisine itaatin Allah'a itaat olduğu bildirilmiştir. 24
''Yalnız kalmak, terkedilmek, unutulmak... Bunların hangisinden daha çok korkuyorum?
Belki de unutulmak en kötüsü.
Yalnız kaldığımda bir yerlerde birinin beni düşündüğünü hayal edebilirim hep.
Terk edildiğimde özlendiğimi, o kişinin yaptığından pişman olduğunu hayal edebiliri.
Unutulduğumda ise hayal edecek hiçbir şey bulamam.
Sanki bu dünyada hiç var olmamışım gibi...
En kötüsü de beni unutan kişiye öfkenlenmem söz konusu bile olmaz, çünkü o bunu bilerek yapmamıştır ki.,,
"Kadınlar yabancılarla görünmek korkusuyla, pencerelerden ve kapılardan uzakta kendilerine ayrılan bölümde tutuluyorlar, konuklar geldiğinde odadan çıkartılıyorlar, kendi evlerinde bile konuşmalara katılmalarına izin verilmiyordu. Kadınların 'çok gerekli olanın dışında soru sormasına, görmesine, duymasına izin verilemezdi.' Yunanlı için kadın, kelimenin tam anlamıyla 'çocuk taşıyıcısı' anlamına geliyordu; devletin tek ilgi odağı genç savaşçılar ve erkek çocuklardı; bu yüzden pek çok kız çocuk hastalıklara, sakat doğanlar da toprak küplerde başkalarının acıma duygularına ya da ölüme terkedilmek üzere Taygetus Dağı eteklerine bırakılıyorlardı. Atinalı bir kıza yalnızca örgü örmek, dikiş dikmek, yemek pişirmek öğretilirdi; bakım giderleri için ayrılan drahomasıyla babasının seçtiği bir adamla evlenir, böylece babadan kocaya geçerdi. Eğer bu kızcağız 'iffetsiz' bulunursa babası ya da erkek kardeşi onu bir geneleve satabilir, eğer kısırsa, kocası onu bir arkadaşına devredebilirdi. Kocası öldüğünde baba evine döner, miras kocasının erkek akrabalarına kalırdı. İşte bu kadın sırasıyla babasının, kocasının ve oğlunun vasiyeti altında yaşamı boyunca hep önemsiz bir nesne olarak kaldı."
"Kendisine benzediğini
Bilirdi şair bir çeşmenin
Onun doğumunu kutlardı
Böylece şiirlerle
"Bilirlerdi çeşmelerin de
Kendileri gibi
Toplumun ortasında
Çağıldayıp durduğunu şairler
O insanların susuzluğunu giderir
Arıtır ellerini ayaklarını
Şair de giderir ruh susayışını
Yıkar çirkefe batmış insan ruhunu
Ama ikisinin de alınyazısı en son
Unutulmak terkedilmek
Sırrolmak
Ait sayılmak eski uygarlıklara"