Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İnsan Faustvari insandır, kendi keyfi için doymak bilmez azmiyle, sonsuzun cazibesince hep kendi sınırlarının ötesine çekilen insan. Bu yaratık sonsuza olan kibirli aşkıyla bütün fani olanlara sırtını döner. Ve sonsuzluk bir tür hiçlik olduğundan, bu hiçliğe yönelik arzumuz daha sonraları Freudyen ölüm isteği olarak göreceğimiz kavramın ifadesidir.
“Düşmüş” olmak kendisiyle çelişen hayvanlar olmamızdan kaynaklanmaktadır çünkü yaratıcı ve yıkıcı güçlerimizin kökü aynıdır. Hegel, kötülüğün bireysel özgürlükle eşgüdümlü geliştiğini söyler.
Reklam
Lanetliler, tıpkı Faust gibi, sınırlan kabul etmek için fazla mağrurdurlar. Sonlu olanın karşısında diz çökmeyeceklerdir, hele ki kendi faniliklerinin karşısında. Bu yüzden gurur tipik bir şeytani erdemsizliktir.
Cehennem ateşinden korkanlar artık rahatlayabilir. İyi haber şu ki sonsuza kadar ateşte kavrulmayacaklar. Çünkü işte kötü haber geliyor, sadece hiçliğe dönüşeceklerdir.
Pincher Martin bazen cehennemle ilgili bir roman olarak anılır ama aslında Arafla ilgili bir hikâyedir. Araf ahlaken vasat olan insanların oturup, isimleri okunana kadar bekledikleri ve günahlarının karşılığı olarak türlü aşağılayıcı kefareti yerine getirdikten sonra ayaklarını sürüye sürüye, utanmadan cennete gitmek için terk ettikleri bir bekleme odası değildir.
Martin ölemez çünkü kendini ebediyen yok olamayacak kadar değerli görmektedir. Aynı zamanda ölmeyi beceremez çünkü sevmeyi beceremez. Sadece iyiler ölmeyi becerebilir. Martin ölüme teslim olamaz çünkü yaşarken de hiç kimseye bırakmamıştır kendini. Bu anlamda, nasıl yaşamışsanız, öyle ölürsünüz. Ölüm, eğer başarıyla gerçekleştirmek istiyorsanız, yaşarken provasını yapmanız gereken bir kendinden vazgeçiştir. Aksi takdirde ölüm bir ufuk değil bir fasit dairedir.
Reklam
Hayatında kendisinden başka bir şeyi olmadığından, yaşamın onun için tek alternatifi salt hiçliktir.
Cehennem, Jean-Paul Sartre’ın iddia ettiği gibi, başkaları değildir. Tam tersi doğrudur, insanların en korkuncuyla, akıl almayacak kadar monotonuyla, yani kendinle, bir yere tıkılıp kalınandır cehennem.
İnsan bilinci kendi arkasına geçemez çünkü kendisini tartar, değerlendirirken bile bunu yapan kendisidir. Bilincimizin çıkıp geldiği tekinsiz bölgelerle ilgili kavrayışımızın kendisi zaten bir bilinç eylemidir ve bunu yaparken o karanlık bölgeden uzaklaşmıştır.
Neticede kötülük ölümle ilgilidir -ama kötü kişinin öldürdüğü kadar kötülük yapan kişinin ölümüyle de.
Reklam
Din de psikanaliz de, eninde sonunda insan bilgisinin sınırlarını alt edecek bir fenomeni araştırmaktadır, buna ister esrarengiz bilinçaltı deyin, ister sırrına varılamaz Tanrı. Her ikisinin de kendini kanıtlama, itiraf ve aforoz töreni vardır ve ikisi de vahşi kan davalarından geçilmez. İkisi de dünyevi, sağduyulu ve gerçekçi olandan alaycı bir şüphecilik yaratmada ustadır.
Bu bağlamda psikanaliz insan hoşnutsuzluğunun bilimidir. Öte yandan, din de öyledir. Bastırma ve nevroz, Hıristiyanların Freud’dan beri inanageldikleri ilk günahın rolünü oynamaya başlamıştır. Her iki disiplinde de insanın hastalıklı doğduğuna inanılır. Ancak bu durum onları kefaretten alıkoyacak değildir.
Kaygısız Danimarkalıların yanı sıra bazı liberallerin ve hümanistlerin kötünün varlığını reddettiği doğrudur. Bu, bazı insanların “kötü” kelimesini çoğu kez sadece toplumsal yönden talihsiz olan kişileri şeytan gibi göstermek için kullandıklarını düşünmelerinden kaynaklanıyor.
Postmodernizm için uğruna savaşacak fazla bir şey yoktur. Franz Kafka, Samuel Beckett ve genç T. S. Eliot için bedeli ödenecek gerçekten de çok şey vardır ama artık bunların ne olduğunu söylemek zordur. Beckett’ın metruk, harap dekorlarında nedamet için yalvaran bir dünyanın sureti vardır. Ancak nedamet günahkârlığı beraberinde getirir ve Beckett’ın heba olmuş, içi boşalmış karakterleri orta derecede ahlaksız olmak için bile fazlasıyla duyarsızlığa ve atalete batmışlardır. Masum sivillerle dolu bir köyü ateşe vermek bir yana intihar etmek için bile yeterince güç bulamazlar kendilerinde.
Biliyoruz ki gazete okuyan çoğu insan gibi Danimarkalılar da hırsın, çocuk pornografisinin, polis şiddetinin ve ilaç şirketlerini arsız yalanlarının gerçekliğinin farkındadır. Ama onların tek farkı bütün bunlara günah dememeyi tercih etmeleridir. Çünkü muhtemelen günahı, insanlara karşı işlenen bir suçtan çok Tanrı’ya karşı işlenen bir kabahat olarak görüyorlar.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.