Düşünmek... Bu, insanoğlunun en değerli özelliklerinden biri olan kabiliyetini geliştirmek... İşte, bu tarihî dönemde, islâm aydınına düşen büyük ödev.
Deneyci metodun düşünce dirilişimizdeki durumu budur. Aktarmacı metodsa, bir ruh ve kafa köleliği olarak, doğurgan düşünceyi öldürür. Çalışmayan zekâyı köreltir.
İslâm, Doğu'ya, yalnız Batı'yla çatışmalarında uzlaştırıcı bir yardım yapacak bir millet değildir. İslâm, Doğu'nun başı ve önderi olarak Bat'ıyı da yola getirecek tek hakikatin sahibidir.
"...kentin ileri gelen ailelerinden birine mensup genç bir âlim olan, Şam vakanüvisi İbnü'l- Kalanasi'dir. Olayları en başından itibaren izleyen İbnü'l-Kalanasi 1096'da, Frenkler Doğu'ya ayak bastığında yirmi üç yaşındadır ve bildiği, duyduğu olayları düzenli bir biçimde yazıya geçirmeye özen gösterir. Onun Vekayinamesi, istilacıların ilerleyişini aşırı duygusallığa kapılmadan, kendi şehrinden algılandığı biçimiyle ve gerçeğe sadık kalarak anlatır.
Ona göre her şey, ilk söylentilerin Şam'a ulaşmaya başladığı o bunaltıcı günlerde başlamıştır."