Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.31
kitap her şeyiyle çok güzeldi ama sanırım çok yanlış zamanda okuduğumdan elimde süründü… Kitaptaki karakterlerin psikolojileri o kadar güzel yazılmış ki onların hissettiklerini o ölüm korkusunu sizde hissediyordunuz.
Andreas savaşın ortasında trenle bir cepheye giderken Polonya'da arkadaşının ısrarıyla bir randevu evinde bulur kendini. Orada bir kıza rastlar ve cinsellik içermeyen bir sevgiyi içinde besleyebileceğinin farkına varır.
Yaşayan bir ölü olduğunu savaş sırasında sürekli hatırlatırken kendine kısa insan hayatının savaslarla, ölümlerle mi geçmesi gerektiğinin hesaplasmasini yapar bir yandan.
Savaş Karşıtlığının Zirve Eserlerinden
Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en kanlı cephesine, benimsemediği sapkın bir rejim uğruna yol alan askerin psikolojisini aktaran novella. Heinrich Böll, kitabın ana karakteri Andreas aracılığıyla kendi deneyimlerini ve hâletiruhiyesini satırlara aktarmış. "Ömrünün baharında -yenilmekte olan bir ordunun neferi olarak- kaçınılmaz sona giden bir insan ne hisseder, nelere isyan eder, kendini nasıl avutur?" sorularının yanıtını bu kitapta bulmak mümkün. Okuduğum anti-militarist eserler arasında en etkileyicisiydi diyebilirim. Bilinç akışı tekniği kimi okurlara sıkıcı gelse de, Andreas'ın önce zihnine sonra kalbine ulaşmamız için mükemmel bir metot olmuş.
Heinrich Böll'ün ilk okuduğum kitabı...Savaşa gönderilen bir gencin duyduğu derin endişe, teslim olmuşluk ve ölüm korkusunu anlatan güzel bir kitap...
Benden önceki yorumlarıda okuduğunuz için detaylı yazmayacağım. Savaş psikolojisinin andreas üzerindeki etkilerini görüyoruz kitabın tamamında.
Polonyalı kızla tanışmasında onu sevdiğini dile getiriyor fakat sanılanın aksine ben bunun bir aşk olduğunu düşünmüyorum. Belki sadece anlaşılmışlık duygusunu sevgi ile bağdaştırmış olabilir yazar. Bilemedim, bana öyle geldi.
Kitaptaki metaforu sevdim. Sürekli ölümü dile getirmesi ve kendine çekmesi.
Beklentimi yüksekte tutmuştum sanırım, dili açık olmasına rağmen ben pek beklediğimi alamadım.
Partizan Savaşı'nda Çocuk Olmak
Atalarımız, Kozmokomik Öyküler ve Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu kitaplarıyla tanıdığım İtalyan edebiyatının dünya çapında temsilcilerinden Italo Calvino'nun yazdığı ilk roman. Kendisi 2. Dünya Savaşı'na katılmış ve savaşın onda bıraktığı deneyimlerle kaleme sığınmış. Daha sonraları bireysel eğilimleri netlik kazanınca kitapta
"Sevgi daima kayıtsız şartsızdır"
Selam Arkadaşlar ️
Bugün, sizlere kalemini sevdiğim Heinrich Böll'ün 1949 yılında ilk kez yayımlanan romanı "Trenin Tam Saatiydi" ile geldim.
Kitabımız birinci tekil şahıs üzerinden anlatılıyor yine yazım dili akıcı, düşündürücü o dönemi gözünüzün önüne getirip okuyucuda müthiş bir edebi tat bırakıyor.
Kısaca konusuna gelirsek Almanya Ruhr bölgesinden Polonya Przemysl'e giden bir trene binen Alman askeri Andreas'ın hikayesini anlatıyor.
İkinci dünya savaşı sırasında Alman askerlerinin acımasız geçen savaş yıllarında doğu cephesinde yaşadıklarını gözler önüne süren kitabımızda sürekli öleceğini, nerede nasıl olursa olsun öleceğini bilen aklından çıkarmayan kahramanımız Andreas tren seyahati boyunca yeni arkadaşlar edinir. Hatta bindiği trenin bir istasyon da saatlerce kalmasından dolayı bir randevu evinde Polonyalı bir kızla tanışır. Ve aralarında ki ilişki gerçek sevgiye dönüşür.. Ne yazık ki Andreas'ın nihai kaderi göz ardı edilemeyecek şekilde yaklaşmaktadır.
Yolculukları sırasında askerlerin savaşta katlandığı korkuları ve üzerlerinde bırakılan bir çok olumsuz üzücü etkileri görüyoruz. İkinci dünya savaşı gerçeğini yansıtan bu kitabı kesinlikle tavsiye ederim.
Kitapla kalın dostlar ️
Herkese Merhaba ,
Heinrich Böll'den okuduğum ikinci kitap için bir kaç şey söylemek istiyorum:)
Nobel ödüllü yazar Heinrich Böll'ün ilk romanı Trenin Tam Saatiydi , kısacık bir roman ama bıraktığı etki uzunca sürüyor. İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ertesinde yazdığı bu kitap ile Böll , savaşı bir er gözünden oldukça çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Kendisi de geride insanları bırakıp savaştığından , anlatılanları daha bir dikkatle okuyor insan. Böylesi bir yazar gerçekten az bulunuyor diyebilirim.
Daha kitabın ilk sayfalarından sarıveriyor sizi Heinrich Böll , sonuna kadar onunla olmak dışında da yapacak bir şeyi kalmıyor insanın. Hayata daha adımını bile atamamış kahramanımız ne yapacak diye düşünürken kitabın sonu geliveriyor. Savaştan nefret ediyor , bunca anlamsızlığına rağmen giderek büyümesine kızıyor ve insan olmaktan biraz daha utanıyor insan okudukça. Bolca sinirlenip bolca kızıyorsunuz dünyaya ve insanlara. Heinrich Böll oldukça akıcı bir dile sahip. Anlatmak istediklerini öyle içten öyle saf bir şekilde anlatıyor ki, kitabın içinde kaybolup savaşa girmenize sebep oluyor.
Bu kış günlerinde tam okunulacak , çevirisi de oldukça başarılı bir kitap Trenin Tam Saatiydi. "Yok ben moralimi bozamam" diyorsanız okumayın. "Tarihle ilgileniyorum , Bu da ayrı bir tat olabilir" derseniz de hiç durmayın, okuyun bu kitabı. Edebiyat severler içinde apayrı bir serüven olacağına inanıyorum.
Şimdiden keyifli okumalar.
Video inceleme,
youtu.be/sS1mucDj4pA
Heinrich Böll 'ün 49'da yazdığı ilk romanı. Yazara başlangıç için çok ideal bir seçim olacaktır. Dili, anlatımı, her şeyiyle tam bir Böll kitabı çünkü.
Ben konuyu da tasvirleri de çok beğendim. Yıkım edebiyatının bir numarası olan yazar 1972 yılında Nobel Edebiyat Ödülüne de layık görüldü.
Kitabımı ilk 80 sayfada birkaç trende ve bir haftalık bir yolculuk sırasında geçiyor. Son 40 sayfada ise Andreas, Olina ile tanışıyor. Aralarında bir aşk, dostluk, hatta kardeşlik doğuyor.
Tavsiye ediyorum. Mutlaka okuyun. Böll sizi anlattığı yerlere götürmeyi başaracaktır.