Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
18 Aralık’ta, Mustafa Kemal ile arkadaşları karla örtülü Anadolu yaylalarına doğru yola çıktılar. Kayseri’ye kadar olan 192 kilometrelik yolu iki günde aldılar ve bir fener alayı ile karşılandılar. Bu şehirde kaldığı iki gece boyunca Mustafa Kemal dini liderlerle görüştü ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin amaçlarını yaymak için çalışmalar yaptı. Sonra, Bektaşi tarikatının kurucusu ve Alevilerin en önemli türbesi olan Hacı Bektaş Veli’nin mezarını ziyaret etmek için yol uzatıldı. Bektaşiler İslam dinini daha esnek bir biçimde yorumlamalarıyla bilinirler. Tarikatın Çelebisi (başı) Cemalettin ile Mustafa Kemal ülkenin savunulması konusunda görüşürlerken su gibi rakı içildi. Çelebi Cemalettin, ulusal direniş hareketine katılacağını ve taraftarlarına da destek vermelerini emredeceğine söz verdi.
Sayfa 311Kitabı okudu
24 Ağustos’ta Mustafa Kemal, dernekler yasası uyarınca, Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin tüzüğünü ve yönetim kurulu (Heyet-i Temsiliye) üyelerini Erzurum valisine sundu. Komitenin dokuz üyesinden, aralarında iki Trabzon delegesinin de bulunduğu üç üye, bundan sonraki işlemlere hiç katılmadılar. Başlarında Mustafa Kemal olmak üzere beş üye, 9 Ağustos tarihinde Kâzım Karabekir’e kendisini Heyet-i Temsiliye’ye üye yaptıklarını bildirdiler. Mustafa Kemal bu yazıyı yalnızca ‘üye’ sıfatıyla imzaladı. Kurallara göre belirli bir aşamada resmî olarak komitenin başkanı seçilmiş olduğu varsayılmaktadır, ama bu unvanını yazışmalarda kullanmayıp, ‘Heyet-i Temsiliye adına’ diyerek imzalamıştır. 1927’deki Nutuk’ta ise, aralarında Kürt Mutki aşiretinin reisi ile Erzincanlı bir Nakşibendi şeyhi gibi ‘zavallı insanların’ bulunduğu bir komiteden hiçbir şey beklenemeyeceğini söylemişti. Aslında Mustafa Kemal, Heyet-i Temsiliye’yi de tıpkı temsil ettiği cemiyeti gibi, kendi aracı olarak görüyordu. Yine de her ikisi de Kafkas kökenli olan, Rauf (Orbay) ile Beyrut eski valisi Bekir Sami’nin (Kunduh) kendilerine özgü fikirleri vardı. Üstelik Bekir Sami kongreye katılmadığı halde üyeliğe seçilmişti.
Sayfa 288Kitabı okudu
Reklam
Lider nihai amaçlarını kendisine saklıyordu. Mustafa Kemal, 1927’de monarşinin ulusal iradenin en büyük düşmanı olacağını daha o zamanlar görmüş olduğunu söyledi. Fakat sonucu ya da başka bir deyişle cumhuriyet yönetiminin kaçınılmazlığını önceden açıklamak, bu fikri kendi geleneklerine, zihinsel yeteneklerine ve düşünce biçimlerine aykırı bulacak
Sayfa 284Kitabı okudu
Mustafa Kemal arkadaşlarını beklerken stratejisini hazırlamıştı. Ülkeyi saran gerginlik artıyordu. Ege bölgesindeki Yunan birlikleri bazı noktalarda gerilemeye zorlanmış, ama Müslüman halktan intikam almak amacıyla desteklerle güçlenerek yeniden saldırıya geçmişlerdi. Halkın çoğu öldürüldü; Müslümanların malları toptan imha edildi ve binlerce
Sayfa 274Kitabı okudu
Mustafa Kemal’in Suriye’de çarpıştığı İngilizler, tek başlarına en önemli güç olduklarından, Ortadoğu’nun başlıca aktörleri sayılırlardı. İngilizlerin iyi niyetine güvenmiş olan Rauf (Orbay) kısa sürede hayal kırıklığına uğramıştı. Ama bu durum Mustafa Kemal’i caydırmadı. İstanbul’a dönüşünden dört gün sonra, 17 Kasım’da üç Türk milliyetçi
Sayfa 243Kitabı okudu
Düşman işgalinin yarattığı görüntü karşısında üzüntüye kapılan Mustafa Kemal’in Dr. Rasim Ferit’e, “Hata ettim. İstanbul’a gelmemeli idim. Ne yapıp yapıp, Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalıyım,” dediği söylenir. Başka bir rapora göre, İtilaf donanmasına bakarak, “Geldikleri gibi giderler,” demiştir. Her iki öykü de inandırıcı değildir. Başkente döndüğü için pişman olmak bir yana, Mustafa Kemal derhal, Osmanlıların elinde kalmış bulunan toprakları koruyabilecek gücü olan, kendisinin de egemen olmayı ümit ettiği bir hükümet oluşturmak için sabırsızlanıyordu. Düşman filosu hakkında söylediklerine gelince, bu, İstiklâl Savaşı’nı kazandıktan sonra yapılan bir tartışmanın ışığında değerlendirilmelidir. Mustafa Kemal’in önce silah arkadaşı sonra siyasi muhalifi olan Kâzım Karabekir, 28 Kasım 1918’de İran’dan İstanbul’a dönerken Türklerin yalnızca Yunanlılar ve Ermenilerle savaşmak zorunda kalacaklarını, çünkü İtilaf devletlerinin Anadolu’da bir savaşa katılamayacak kadar yorgun olduklarını daima önceden tahmin ettiğini iddia edecekti. İstanbul’daki İtilaf donanmasının bir korkuluktan fazla değeri olmadığını da söylemişti. Mustafa Kemal’in donanmanın kaçınılmaz bir biçimde gideceği konusundaki sözleri de, ona benzer bir öndeyide bulunmuş olma hakkını kazandırmıştı.
Sayfa 237Kitabı okudu
Reklam
Doğu Anadolu en iyi koşullar altında bile pek konuksever değildir. 1916’da Ermenilerin göç ettirilmeleriyle toplumsal dokusu parçalanmıştı. Ermenileri göç ettirme kararı ise, Mustafa Kemal Gelibolu’yu savunmakla uğraşırken, İstanbul’daki İttihat ve Terakki Hükümeti tarafından 1915 Nisanında alınmıştı. Bunun üzerine Ermeniler, aynı dini paylaştıkları için kendilerini koruyacaklarına inandıkları Ruslara yanaşmışlardı. Rusların elindeki Kafkas bölgelerinden gelen Ermeniler Rus ordusunda çarpışıyordu ve Türkiye’den gelen bazı gönüllüler de onlara katılmıştı. Ayrıca Osmanlı hatlarının gerisinde de Ermeni ayaklanmaları yaşanıyordu. Sarıkamış’taki yenilgiyle sarsılan ve Çanakkale’de de felaketle karşılaşacağından korkan İttihat ve Terakki hükümeti Ermeni ayaklanmalarının boyutlarını fazla abartmıştı. Sonunda yalnızca savaş bölgesindekiler değil, İstanbul ve İzmir’de yaşayanların dışında, Anadolu ve Trakya’nın çeşitli bölgelerinde bulunanlar da sınır dışı edilmişti. Böylesine acımasız bir hareketi İttihat ve Terakki liderliği “ Ya onlar ya biz” savıyla haklı göstermeye çalışmıştır. Sınır dışı etme eyleminin sonunda Osmanlı iletişim sistemi zayıfladığı gibi, Anadolu da neredeyse tüm zanaatkârlarından yoksun kalmıştı.
Sayfa 197Kitabı okudu
1 Haziran’da Mustafa Kemal albay rütbesine terfi etti ve beş gün sonra Sofya’daki Alman ev sahibesi Hilda Christianus’a gururla bir mektup yazdı: İnsan hayatta bazı dostlar kanabilmek için olağanüstü çalışmak ve özverilerde bulunmak zorundadır. Örneğin siz bana sormuştunuz: “Siz ne zaman albaylığa terfi edeceksiniz?” demiştiniz. Benim yanıtım şu olmuştu: “Bu, bir savaş meydanında kazanılır.” Siz bana karşılık vermiştiniz: “Bunu kanıtlayınız.” Sizin isteğinize uyarak beş günden beri albayım. Bundan başka zât-ı şahaneleri beni gümüş ve altın savaş madalyaları ile ödüllendirdiği gibi, Bulgar kralı Ferdinand da Sen Aleksandr nişanının komander payesiyle ödüllendirdi. Benim için değeri büyük olan İmparator Wilhelm de beni Demir Salip nişanı ile ödüllendirdi. Bütün bu kazançlarımı sizin asil ilhamlarınıza borçluyum.
Sayfa 183Kitabı okudu
Barış anlaşması sınırın iki tarafında kalan halkların takas edilmesini sağladı. Türklere kalan Doğu Trakya’da resmî olarak yalnızca Bulgarlar bu durumdan etkilenmişti, ama gayrı resmî olarak cemiyet olabildiğince fazla sayıda Ruma da bölgeyi terk etmeleri için baskı yaptı. Cemiyetin önde gelen liderlerinden Halil’e (Menteşe) göre 100 bin Rum sınır
Sayfa 152Kitabı okudu
Gerçekte Nuri (Conker), Enver’in temsilcisi olarak 1912 Nisanında Seyyit Ahmet Şerif ile görüşmek üzere Cağbub vahasına gitmişti. Selanik’teki Salih’e (Bozok) yazdığı mektupta Nuri şöyle diyordu: Cabup mahall-i mübarekinde 3 yaşında kız çocukları bile sokağa çıkmazlar. Dişi olarak doğanlar doğduğu yerde büyüyor ve orda ölüyor. Bu buraya mahsus. Ordugâhlarda kadın erkek bir aradadır. Üç aydır dişiyi çarşaf üzerinden dahi gördüğümüz yok. Öyle bir riyazet ki kendimi Aynaroz’da sanıyorum. Buradan başka bir yere gitmek lazım gelse gideceğimiz yer mutlaka cennet olacaktır. Bu mektup birçok İttihat ve Terakki subayının yaklaşımının karakteristik özelliğini gösteriyordu. Arap giysilerinin içinde poz verirken, kendilerini romantik çöl savaşçıları gibi görüyorlardı. Yine de davranışları, yoksullukları ve genel olarak geri kalmışlıklarıyla kendilerini şaşırtan Araplara tepeden bakmaktan vazgeçmiyorlardı. Gerçi bu Araplar da Osmanlı sayılırlardı, din kardeşiydiler ama en azından dostlar arasında da şaka konusuydular.
Sayfa 137Kitabı okudu
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.